Kur'an-ı Kerim
Tefsir Dersleri
Kur'an Meâli
Sûrelerin Nüzûlü
Secaventler
Secde Ayetleri
Hatim Dûası
Mekki Sûreler
Medeni Sûreler
Kur'an Hakkında
Konu İndeksi
   
KUR'AN-I KERİM

Sûrelerin Nüzûlü

El - FÂTİHA - 1

   Mekke'de nazil olmuştur. Yedi âyet olduğunda icmâ vardır Tertip İtibariyle Kur'an'ın ilk sûresi olduğundan dolayı "Fatiha sûresi" adı verilmiştir.
   Kısa bir sûre olmasına rağmen veciz ifadeleriyle Kur'an'ın bütün esas ve maksadını ifade eden bir özü durumundadır. Fatiha iyilerin yolunu tutma ve sapıkların yolundan sakınma için bir dua ve yakarmadan ibarettir.
   Fatiha sûresine diğer sûrelerin özü ve menbâı olduğundan dolayı "Ümmü'l-Kitab" (Kitab'ın anası) adı da verilmiştir. Ayrıca Fâtiha'da yakarış ve isteme; Kur'an'ın geri kalanında ise buna cevap vardır.

El - BAKARA - 2

   Bu sûreye içinde bir sığırın kesilmesiyle ilgili tafsilatlı ve mucizeli bir kıssa bulunduğundan dolayı, sığır mânasına gelen "Bakara" adı verilmiştir, 286 âyettir. Kur'an'ın en uzun süresidir ve Medine'de nazil olmuştur: Dolayısıyla hukuk yönü ağır basar.
   İçinde itikat, kulluk muamelat, faiz, evlenme, boşanma, bahtiyar ve bedbahtlar, mü'minler, kâfirler ve münafıklarla ilgili bahisler ve hükümler vardır.
   Bununla beraber Hz. Adem, ehl-i kitab, yahudiler vs. ile ilgili değerli ve garip kıssalar mevcuttur.Baştan sona kadar muhteşem bir insicam taşıyan bu mübarek sûre son olarak tevbe, tahfif, kâfirlere karşı zafer ve saadet isteme şeklinde -ve Allah'ın öğrettiği biçimde- dua ile biter.Resûlullah (s.a.) bu sûre için: "Evlerinizi kabirlere çeuirmeyiniz. Şüphesiz şeytan Bakara süresinin okunduğu evden kaçar" buyurarak, faziletini ifade buyurur.


Âl-i İMRÂN - 3

   Bu mübarek sûrede İmrân ailesinin kıssası anlatıldığı için "Al-i İmrân" adını almıştır. Imrân Hz. Meryem Anamızın babasıdır. Al-i İmrân, Medine'de nazil olan en uzun sûrelerden biridir. 200 âyettir. Ayetlerinin bir kısmı İmanla ilgili olarak Allah'ın birliği, peygamberliği, Kuran'm hakkaniyetini ve Peygamberimiz (s.a.) ile ilgili şüpheleri reddetmek üzere inzal buyurulmuştur. Özellikle ehl-i kitabın ikinci kısmı olan hıristiyanlardan bahseder: Onların ortaya attıkları şüpheler kesin olarak reddedilmiştir. Özellikle Hz. Meryem ve Hz. îsa (a.s.) ile ilgili meselelere açıklık getirilmiştir.
   Bundan başka; hac, cihad, faizle iştigal, zekâtı vermemek gibi ibadet ve muamelata mütaalhk konularla, Bedir ve Uhud savaşından çıkarılacak bir çok ders ve ibretlerden bahseder. Bu iki savaşta ashab münafıkların moral bozucu ve onuru zedeleyici hareket ve sözleriyle karşılaştılar. Cenab-ı Hak müslümanlara bütün bunların hikmetini ve alınacak ders ve ibretleri beyan buyurdu. Böylece islam toplumu ol-gunlaşıyor ve kemal buluyordu.
   Bu sûrenin fazileti hakkında Rasûlullah (s.a.): "Kıyamet gününde Kur'an ve onunla amel eden kimseler getirilirken, Bakara ve Al-i İmrân sûreleri onların önünde gelir" buyurmuşlardır.


En-NİSÂ - 4

   Medine'de nazil olanların bu sûreye "Nisa sûresi denmesinin sebebi, içinde kadınlarla ilgili olarak öbür sûrelerden çok daha fazla hüküm ve bahis bulunmasından dolayıdır. 176 âyettir. Bu sûre, tek başına islâm'ın kadına verdiği değer ve onu muhatap alması bakımından başka hiçbir din ve düzende bulunmayan açık bir gerçektir.
   Nisa sûresi, müslümanların dahilî ve haricî işlerini düzenleyen hükümleri çokça beyan eder. Bu hükümler; kadın, ev, aile, devlet ve cemiyeti alâkadar eden kanunlardır. Sûrede Özellikle yetim kız çocukları, veli veya vâsilerin yanında büyüyen diğer yetimlerin hukuku ile beraber, yetim kız çocuklarının evlilik, miras ve kazançlarıyla ilgili hükümler de vardır.
   Kadınlar hususunda ise; onun değerini ve şerefini korumak üzere ilahî bir takdir dahilinde; mehir, miras, güzel geçinme ve onlara insaflı davranma ile ilgili davet ve hükümler serdeder. Bundan başka neseb, emzirme, evlilik ve akrabalık bağları dolayısıyla, kendileriyle evle-nilemeyecek olan kadınları beyan eder.


El-MÂİDE - 5

   Medine'de indirilen sûrelerin en uzunlarından biri olan Mâide sûresi 120 âyettir. İçinde havarilerle ilgili mucizevî bir sofra kıssası bulunduğundan dolayı, sofra mânâsına gelen "mâide" adını almıştır.
   Bu sûre Kur'an'ın en son indirilen sûrelerinden olup; iman, ehl-i kitab, hukuk ve dinle ilgili hükümleri ihtiva eder. Hudeybiye dönüşünde inzal buyurulmuş olmasıyla da islâm devletiyle İlgili meselelerle yakından ilgilidir. Devletin istikran ve yıkılmaktan korunmasıyla alâkalı emirler vardır.
   Mufassal olarak; akidler. kesilecek hayvanlar, evlenme, ihram, avlanma, irtidad, temizlenme, yol kesme, fesad, içki, kumar, yemin kef-fareti, vasiyet ve şer'î hükümlerle İlgili hüküm, mesele ve cezaları kapsar. Ayrıca yahudilerin inat ve taşkınlıklarından, havarilerden, Hâbil ve Kâbil'den, Hz. Îsa ve anasından ve de bunların ilâh olmadıklarından bahseder.
   Rivayete göre Abdullah b. Amr b. As şöyle demiştir: "Rasölullah (s.a.) bineği üzerinde iken O'na Mâide Sûresi inzal buyuru/du. Binek taşınamadı da Rasûllullah (s.a.) ondan indi."


El-EN'ÂM - 6

   Bu sûre Mekke'de nazil olmuş , en uzun sûrelerden biridir. 165 âyetten meydana gelir. Bu surenin 136. âyetinde geçen "en'âm" kelimesinden dolayı bu adı almıştır. Ayrıca müşriklerin hayvanlarla putlarına yaklaşmak için yaptıkları cahillikleri beyan eden hükümlerin çoğunun bu sûrede zikredilmiş olması da, sûrenin bu ismi almasının başka bir sebebidir, îbn Abbas'dan şöyle rivayet edilir: En'âm sûresi Mekke'de, bir gecede toptan nazil oldu. Etrafında yet-mişbin melek yüksek sesle teşbih ediyorlardı.
   İmam Râzî şöyle der: Bu sûreyi diğerlerinden ayıran iki fazilet vardır. Birisi: Bu sûre bir defada inmiştir, ikincisi: Bu sûreyi yetmişbin melek ugurlamıştır. Bu İmtiyazın sebebi şudur: Bu sûre tevhîd, adalet, nübüvvet ve âhiret delillerini İhtiva eder. İnkarcı ve bâtıl mezhep sahiplerinin görüşlerini de iptal eder. Bu da sûrenin başka bir özelliğidir.
   Enam sûresi genellikle akîde ve iman esaslarını ele alır. Bu sûre hedef ve gayeleri bakımından, bundan önce geçen ve Medine'de nazil olan Bakara, Âl-i İmran, Nisa ve Mâide gibi sûrelerden biraz farklıdır.


El-A'RÂF -7

   Mekke'de nazil olan bu mübarek sûrede A'raf ismi geçtiği için buna, A'raf sûresi ismi verilmiştir. 206 âyettir. Mekke'de nazil olan sûrelerin en uzunlarındandır. A'raf; cennet ile cehennem arasına konulmuş bir sûr olup cennet ve cehennem ehlini birbirinden ayırır. Huzeyfe' ye A'raf ehli sorulduğunda şöyle cevap verdi: Onlar, sevapları ile günahları eşit olan topluluktur. Günahları cennete, sevapları ise cehenneme girmelerine mânidir. Bundan dolayı Allah onlar hakkında hüküm verinceye kadar; orada, sûr üzerinde dururlar.
   Bu sûre peygamber kıssalarını genişçe açıklayan ilk sûredir. Mekke'de nazil olan diğer sûreler gibi; islâm davetinin esası olan Tevhid akidesini, öldükten sonra dirilmeyi, hesabı, vahyi ve risâleti açıklamaya Önem verir. Zaten bunlar Kur'an'ın asıl hedefleridir.
   İlk âyetlerinde Hz. Muhammed (s.a.)'in ebedî mucizesi olan Kur'an-ı Kerîm'den bahsedilir. Onun; bütün insanlar için Allah tarafından gönderilmiş bir nimet olduğunu beyan eder. İnsanların dünya ve âhiret saadetine ulaşabilmeleri için; onun yönlendirme ve irşadları-na uymaları gerektiğini vurgular.
   Cenab-ı Allah bu sûrede; hayır ile şer, hak ile bâtıl arasındaki mücadeleye misal olarak iblisin Adem (a.s.) ile olan kıssasını; onun cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilişini anlatır. Yüce Allah, babaları Ademe vesvese verdiği ilk zamandan beri insanlara karşı düşmanlık üzere yetişmiş olan şeytandan insanları sakındırır. Zira o zaman şeytan, insanların babası Adem (a.s.)'e vesvese verip onu hataya düşürdü ve Allah'ın emrine muhalefet ettirdi.
   Bu sûre, kıyamet gününde meydana gelecek olan bir sahneyi açıklar. Bu; üç fırka ve bunlar arasında yapılan konuşma ve münazara sahnesidir. Fırkalar ise; cennetlik olan müminler, cehennem ehli olan kâfirler ve Kur'an'ın sadece bu sûrede bahsettiği üçüncü fırkadır. Bu üçüncü fırkaya; "A'raf ehli" denilir. Bu öyle bir sahnedir ki; kıyamet gününde bütün mahluklar onu; temsili veya hayalî değil, hakiki olarak müşahade edeceklerdir. Bununla beraber hak yolda olan cennet ehlinin, bâtıl yolda olan cehennem ehline karşı kıyamet günü sevinç gösterilerini açıklar. Kâfirlerin üzerine laneti, kovulmayı ve mahrumiyeti İfade eden yüce bir ses yükselir ve bu iki grup arasına bir perde konur. Orada, her grubu simalarından tanıyan adamlar durur. Onlar cennet ehlini,yüzlerinin parlaklığından, cehennem ehlini de yüzlerinin siyahlığından tanıyıverirler. Bu sûre Nuh, Hûd, Salih, Lût ve Şuayb (aleyhimü's-selâm) peygamberlerin kıssalanyla beraber, Hz. Musa'nın azgın Firavun ile olan kıssasını geniş bir şekilde anlatır.
   Daha sonra, İsrâilogullannın karşılaştığı şiddet ve musibetlerden, bundan sonra da kavuştukları emniyet ve refahtan, nimetini değiştirip emrine muhalefet ettiklerinde de Allah'ın onları maymun ve domuzlara kalbetmek suretiyle cezalandırılmasını anlatır.


El-ENFÂL - 8

   Enfâl sûresi Medine'de nazil olan sûrelerdendir. Aynı zamanda hükümleri ihtiva etmesi bakımından Medenî sûrelere benzer. 75 âyettir. Özellikle savaşlar ve Allah yolunda cihadla ilgili konulara yer verir. Bazı gazvelerden sonra ortaya çıkan savaş meselelerini halleder. Müslümanların Allah düşmanlan ile savaşırken uymalan gereken ilâhî ir-şadlan ve birçok harp kanunlarını kapsar. Savaş ve barış konularıyla esirlik ve ganîmet hükümlerini ele alır.
   Şerefli İslâm tarihinde ilk savaş ve Allah ordusunun ilk zaferi olan Bedir savaşı'ndan sonra inmiştir. Bu sûreye Bedir sûresi adı da verilmiştir. Çünkü sûre bu savaştaki olaylara çok geniş yer verir ve onun geniş bir planını çizer. Müslümanda cesaret, azim ve sabırla durma konularını ortaya koyar. Bu savaşta zafer müminlere nasip olmuştur ve bâtılın taraftarları görmüştür ki; bâtıl ne kadar uzun süre yaşasa, kuvvetlense ve gücü artsa da; bir gün hakkın azameti ve iman kuvveti önünde mutlaka yıkılıp gidecektir. Böylece Bedir savaşı müminler için zafer, müşrikler için de hezimet olmuştur. Bedir olaylarını anlatırken müminlere "Ey iman edenler!" diye iman vasfını belirten altı ilâhî nida gelmiştir. Bu âyetler Allah düşmanlan ile cihadları esnasında müslümanları sabır ve sebata teşvik edici, kendilerine emredilen bu yükümlülüklerin sahip oldukları imanın gereklerinden olduğunu, elde ettikleri zaferin, silah, ve asker çokluğu ile değil iman sayesinde elde edildiğini hatırlatıcı mahiyettedir.
   Bu anlatılan altı nida ise şunlardır: Birincisi; savaştan kaçan müminleri sakındırır, ikincisi; Allah ve Rasûlünün emrini dinleme emredilir. Üçüncüsünde; dünya ve âhiret saadetinin islâm dâvetine uymada olduğu anlatılır. Dördüncüsünde; Allah ve Rasûiünün sırlarını düşmana açılmasının ihanet olduğu beyan edilir. Beşincisinde, nazarlar takvaya çekilmiştir. Ve altıncısında ise; sabır ve sebattan sonra zafer müjdesi verilir. Bu sûre aynı zamanda, kâfirlerin tek bir millet olduklarını, aralarında taşkınlık ve sapıklık esaslanna dayanan bir dostluk bulunduğunu ve müminlerle kâfirler arasında hiçbir dostluğun bulunmadığını açıklar.
   Bununla beraber; müminler arasında tam bir dostluk bulunduğunu, ülkeleri her ne kadar birbirinden uzak ve ırkları ve renkteri farklı olsa da; bir tek ümmet olduklarını, din hususunda kendilerinden yardım isteyenlere yardım etmeleri gerektiğini açıklayarak son bulur.


Et-TEVBE - 9

   Medine'de nazil olmuştur. 129 âyetten ibaret olan bu sûreye bir çok isim verilir: Bazı tefsirciler bu isimleri ondörde kadar çıkarırlar. Zemahşerî der ki: Bu sûrede müminlerin tevbelerinin kabul edildiğinden söz edilir. Bu sûre nifaktan uzaklaştırır. Münafıkların sırlarını ortaya çıkarıp araştırır, onları başkalarına ibret olacak şekilde rezil-rüsvay eder ve helak olacaklarını bildirir.
   Bu mübarek sûre, ahkâm yönü ağır olan Medenî sûrelerden olup, Rasûlullah (s.a.)a en son inenlerdendir. Bûhari, Berâ b. Azib'den son inen sûrenin Berâe sûresi olduğunu rivayet etmiştir. Hafız İbn Kesîr şöyle rivayet eder: Bu sûrenin ilk âyetleri, Tebûk seferi dönüşünde nazil oldu. Rasûlullah (s.a.) o sene insanlara hac ibadetini yaptırmak için Hz. Ebûbekir (r.a.)i hac emiri tayin etmişti. Hz. Ali' yi de Hz. Ebûbekir'in ardından gönderdi. Bu sûre, hicretin 9. senesinde nazil olmuştur. O sene Rasûlullah (s.a.) ın Bizans üzerine sefere çıktığı senedir. Rasûlullah (s.a.)ın bu seferi, Tebûk gazası olarak bilinir. Bu sefer şiddetli bir sıcakta vuku bulmuş ve uzun bir yolculuk yapılmıştır. Meyvelerin olgunlaştığı ve insanların hayat nimetlerine kendilerini kaptırdıkları bir zamanda meydana gelmiştir. Bu sefer müminlerin imanlarını imtihan ederek Allah'ın dinindeki sadakat ve ihlâslarını denemiş ve müminlerle münafıkları birbirinden tefrik etmiş, ayırmıştır.
Surenin iki esas hedefi daha vardır: Müşrikler ve ehl-i kitapla olan ilişkilerde İslami kanunu ortaya koymak ve - Peygamber (s.a.) in müslümanları Bizans'a karşı sefere çağırdığında, müslümanlann içinde bulundukları halet-i nahiyelerini beyan...
   Bu sûrenin inişi ile Yüce Allah müslümanlarla müşrikler arasındaki bağları ortadan kaldırdı. Ne bir anlaşma ne bir sözleşme, ne bir barış ve ne de bir eman kaldı. Halbuki daha Önce Allah onlara yeteri kadar fırsat vermişti. Bu fırsat, kendi durumları hakkında düşünüp tefekkür edebilmeleri ve kendilerine yararlı gördükleri şeyleri tercih edebilmeleri için, yeryüzünde emniyet içinde dolaşabilecekleri 4 aylık bir seyahatti. Sûre'nin ele aldığı hedef: Rasûlullah (s.a.)ın, müslümanlan Bizans'a karşı savaşa çağırdığı zamanki ruh hallerini açıklayıp ortaya koymaktır.
   Ayetler sefere çıkma hususunda ağır davranan ve seferi kösteklemek isteyenlerden bahseder. Münafıkların Islama ve müslümanlara karşı karanlık emellerini anlatarak onların fitneleri üzerindeki Örtüyü kaldırır. Nifak yollarını, fitnelerini ve müminleri nasıl yardımsız bıraktıklarını açıklar.Huzeyfe b. Yemân'ın şöyle dediği rivayet olunmuştur: Siz bu sûreye Tevbe sûresi ismini veriyorsunuz. Halbuki o sadece azap süresidir. Allah'a andolsun ki o, münafıklardan rezil etmedik hiçbirini bırakmadı. Bu sûrede besmelenin bulunmayışının sırrı da budur. Çünkü besmele bir güven verme ifadesidir. Halbuki Berâe sûresi, savaş emri ile inmiştir. Onda güven verme yoktur. Besmele rahmettir. Rahmet ise eman, yani güven vermedir. Halbuki bu sûre münafıklar ve savaşla ilgili olarak inmiştir. Münafıklara ise eman yoktur.


YÛNUS - 10

   Mekke'de nazil olup 109 âyetten meydana gelen bu sûreye; içinde Yûnus (a.s.) un kıssası geçtiği ve onun kavminden azabın kaldırılması hususunda bu kıssanın ihtiva ettiği ibret ve öğütler anlatıldığı için "Yûnus sûresi" adı verildi. Yûnus kavmine neredeyse azap gelecekken; iman etmeleri üzerine kendilerinden azap kaldırıldı, îşte bu; tev-be ve imanlannda samimi oldukları için Allah'ın Yûnus (a.s.)un kavmine has bir nimetidir.
   Yûnus sûresi Allah'a, kitablara, peygamberlere, öldükten sonra dirilmeye ve cezaya İman gibi temel tslâmî akîdelere ağırlık verir. Bu sûre semavî kitablara, özellikle indirilmiş kitablann sonuncusu ve ebedî mucize olan Kur'an-ı Kerîm'e inanmaya teşvik özelliğine sahiptir. Başlangıçta Rasûl'den ve risâletten bahseder. Peygamber göndermenin; öncekiler hakkında da, sonrakiler hakkında da kavim bulunmadığını, böylece son peygamberin gönderilmesinde de müşrikleri hayrete düşürecek bir sebep bulunmadığını beyan eder. Bu âyetleri; ilâhlık ve kulluğun hakikatini ve yaratanla yaratılan arasındaki bağın esasını açıklayan âyetler takib eder.
   Bunlardan başka; müşriklerin Kur'an ve peygamberlik karşısındaki tutumlarını ele alır. Kur'an'ın, ümmî Peygamber'in doğruluğuna delâlet eden ebedî bir mucize olduğuna dâir delilini kendi içerisinde taşıdığını açıklar. Zira kendisinin benzeri bir sûreyi getirmeleri hususunda müşriklere meydan okumasına rağmen onun benzerini getirmekten âciz kaldılar.
   Yine bu mübarek sûre Allah'ın kudret ve rahmetinin hikmetle dolu tedbirlere delâlet eden eserlerini beyan ederek O'nun sıfatlarını tanıtır. Bu eserler Allah'ın azametini, kudretini ve gücünü gösteren en açık delillerdir.
   Bu sûrenin aslî meselelerinden biri de yüce Allah'ın birliğine iman konusudur. Sûre bu konuyu çeşitli aklî ve naklî delillerle ele almıştır. Bununla beraber bazı peygamberlerin kıssalarından da bahseder. Bu kıssalarda Allah'ın zâlimleri helak etmesi ve müminlere de yardımı hususunda kevnî sünnetini açıklar.


HÛD - 11

   Hûd sûresi Mekke'de nazil olmuştur ve 123 âyet ihtiva eder. içinde Ad kavmine gönderilen Hûd (a.s.)dan bahsedildiği için bu adı almıştır. İslâm'ın temel inançlarına, tevhid, risâlet, öldükten sonra dirilme ve hesaba çekilme meselelerine ağırlık verir. Peygamber (s.a.)in müşriklerden gördüğü eziyetler dolayısıyla onu teselli etmek için peygamberlerin kıssalarına geniş şekilde yer verir. Sabır ve sebat hususunda kendinden önceki peygamberlere uyması için; âyetler ona, peygamber kardeşlerinin başlarına gelen çeşitli belâ ve musibetleri anlatmak üzere nazil oluyordu.
   Bu mübarek sûre beyanlarına Kur'an-ı Kerîm'in yüceliğini göstererek başlar. Bundan sonra aklî deliller getirerek Islâmî davetin unsurlarını ortaya koyar. Bunu iki taife; yani hidayet ve dalâlet taifeleri arasında mukayese yaparak sunar. Bu iki taife İçin misal verir ve güneşin karanlıklarla aydınlık arasındaki farkı gösterdiği gibi; bu iki grup arasındaki farkı gösterir. Daha sonra Nuh tufanından, Hz. Nuh ve onunla beraber gemiye binmiş olan müminlerden başka kurtulan olmadığı için, insanlığın İkinci babası sayılan Hz. Nuh'un kıssası ile konuya başlar. Bu tufanda, onlardan başka yeryüzünde bulunan herkes boğuldu. Bundan sonra da Allah'a davet hususundaki değerli gayretleri dolayısıyla bu mübarek sûreye adı verilmiş olan Hûd (a.s.)un kıssasını anlatır. Kibirli ve zorbaların ibret almaları ve nasihat dinlemeleri maksadıyla âyet-i kerîmeler Ad kavminden geniş geniş bahseder.
   Bunların ardından Allah'ın peygamberi Salih (a.s.), Lût (a.s.), Şu-ayb (a.s.), Musa (a.s.) ve Harun (a.s.)ın kıssaları gelir. (Allah onların hepsine merhamet ve bereketini ihsan buyursun). Bunları, bu kıssadaki öğüt ve ibretlerle doğrudan ilgili olarak Allah'ın zâlimleri helak etmesi konusu tâkib eder. Ve peygamberlerin kıssalarını anlatmadaki hikmeti açıklayarak sona erer. Başlangıcı ile bitişi arasında tenasüb olsun diye; sûre tevhid ile başladığı gibi tevhid ile biter.


YÛSUF - 12

   Mekke'de nazil olup 111 âyetten ibaret Yûsuf sûresi; içindeki icaz ve itnaplı Yûsuf (a. s.) kıssasından dolayı bu adı alır. Bu sûre sadece, Allah'ın peygamberi Yûsuf b. Yâkub'un karşılaştığı çeşitli belâlar, kardeşlerinden ve Mısır azizinin evinde, hapishanede ve kadınların kurduğu tuzakta gördüğü sıkıntı ve zorluklardan bahseder. Sonunda Yüce Allah'ın, Hz. Yûsuf (a.s.)'u bu sıkıntılardan kurtarmasını anlatır. Lafızları, ifadesi, konuyu sunuş şekli itibariyle eşsiz bir üslûba sahiptir.
   Bu sûre her ne kadar, çoğunlukla uyarı ve tehdid ifadelerini muhtevi Mekkî sûrelerden ise de; bu sahada onlardan ayrı bîr hususiyete sahiptir. Satırları arasında ünsiyet, merhamet, şefkat ve sevgi esintileri vardır.
   Bu sûre Rasûlullah (s.a.)a hayatının zor ve meşakkatli döneminde nazil oldu. O dönemde Rasûlullah (s.a.)ın ve müminferin üzerine sıkıntı ve belâlar ard arda geldi. Özellikle şefkatli ve tertemiz eşi Hatice (r.a.) ile en iyi yardımcısı olan amcası Ebû Tâlib gibi iki yardımcısını kaybettikten sonra, Rasûlullah (s.a.}a ve müminlere yapılan eziyetler ve belâlar daha da arttı. O yıl "Hüzün yılı" olarak bilinmektedir. Bunun için yüce Allah peygamberlerin kıssalarını anlatmak suretiyle, Peygamberini tesellî etmek ve acılarını dindirmek için bu sûreyi indiriyordu. Rasûlullah (s.a.) musibetlere mâruz kalıp, sonunda zafere ulaşan peygamber kıssalarıyla sabra davet ediliyor ve teselli ediliyordu. Öğüt ve ibret maksadıyla, âdet olarak Kur'an-ı Kerîm, kıssaları bir kaç yerde tekrar eder. Yûsuf sûresinde ise; onun safhaları burada arka arkaya geniş bir şekilde anlatılmış olup kısa ve geniş anlatmada icaz ve itnab durumlarında Kur'an'ın mûcizeliğine işaret etmek için diğer peygamber kıssaları gibi başka bir sûrede tekrar edilmemiştir.
   Halid b. Ma'dân şöyle demiştir: Yûsuf ve Meryem sûreleri, cennette cennet ehlinin lezzetlenecekleri şeylerdendir. Ata da şöyle demiştir: Üzüntülü olup da Yûsuf sûresini dinleyen herkes onunla rahatlar.


Er-RA'D - 13

   Medine'de nazil olmuştur. 43 âyettir. Bu sûreye içinde kâinatta meydana gelen dikkat çekici gök gürültüsünden bahsedildiği için; gök gürültüsü mânasına gelen "Ra'd sûresi" adı verilmiştir.Ra'd sûresi Allah'ın birliğini, peygamberliği, öldükten sonra dirilmeyi, hesabı ve müşriklerin ortaya attıkları şüpheleri gidermeyi anlatmak gibi; Medine'de inen sûrelerin asıl maksatlarını ihtiva eder.
   Bu mübarek sûre Allah'ın varlığına ve birliğine iman konusu ile başlar. Bu âyetler; göklerde ve yerlerde, ay ve güneşte, gece ve gündüzde, ekinlerde, meyvelerde ve bu güzel ve geniş kâinatta Allah'ın yarattığı diğer mahluklardaki üstün kudretini ve eşsiz yaratma sanatını ifade etmek üzere indirilmişlerdir. Bunları; dirilme ve hesap gününün isbatı hakkındaki âyetler tâkib eder. Bunun ardından da; yaratma, icad etme, diriltme, öldürme, fayda ve zarar verme konularında Allah'ın bir tek olduğuna dâir açık ve kesin deliller zikredilir.
   Bu mübarek sûre, saadete ermiş ve erememiş kimselerin özelliklerini açıklar. Bunlar hakkında da kör ile gören kimseyi misal verir. Bu iki taifeden her birinin varacağı yeri açıklar. Son olarak da Rasûlullah (s.a.)m Allah tarafından gönderildiğine şâhidliğinden bahseder.


İBRÂHİM - 14

   Mekke'de nazil olan ve 52 âyetten meydana gelen bu mübarek sûreye, peygamberlerin babası ve Hanîf dinine mensup olanların önderi Hz. ibrahim (a.s.)in bahsi geçtiğinden dolayı "ibrahim Sûresi" adı verildi. Kur'an-ı Kerîm bize Hz. ibrahim (a.s.)in Kabe'yi yapıp bitirdikten sonraki davetini anlatır. Bu davetlerin hepsi imana ve Allah'ı birlemeye çağırmaktadır.
   Bu sûre Allah'a, peygamberliğe, öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeğe inanmak gibi asıl iman meselelerini ihtiva eder. Hemen hemen sûrenin başlıca ağırlığını peygamberlik ve peygamber oluşturur. Peygamberler, iman esaslarını ortaya koymak, mahlukâtın kendisine boyun eğdiği hak ilâhı insanlara tanıtmak ve onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gelmişlerdir.
   Bütün bunlarla beraber şükre çağırmakdan bahseder. Nuh, Ad ve Semûd kavimleri gibi, peygamberleri yalanlayanlardan misaller verir? Bu arada âhiret sahnelerinden bir sahneyi anlatır. Bu sahnede cürüm işleyenler, kendilerine uymuş olan zayıf kimselerle buluşturulur. Sûre bunlann arasında geçen ve ateşinde yanacakları cehennemde üst üste yıgılmalarıyla sona eren uzun bir konuşmadan bahseder. Bununla beraber onlardan kimsenin özürü kabul edilmez. Hepsi cehenneme yuvarlanır. Daha sonra bu âyetler; iman ve sapıklık için, iyi ağaçla kötü ağacı misal olarak verir. Sonra da zâlimlerin hesap ve kıyamet gününde varacakları yeri açıklayarak sona erer.


El-HİCR - 15

   Mekke'de nazil olan ve 99 âyetten ibaret bu mübarek sûrede yüce Allah Salih (a.s.)in kavminin başlarına gelenleri anlattığı için adına "Hicr sûresi" denildi. Bunlar Semûd kabilesinden olup yurtlan, Medine ile Şam bölgesi arasındaki Hicr'dedir. Aynı zamanda güçlü-kuvvetli kimselerdir. Mesken edinmek için dağlan yontarlardı. Sanki onlar bu dünyada sonsuza dek kalacaklar ve onlara ölüm, yokluk isabet etmeyecekti. Ancak sabah vaktinde azap gürültüsü başlarına geldi. Bu durumu şu âyet beyan eder: "Sabaha çıkarlaken onları o korkunç ses yakaladı. Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiç bir zararı defedemedi."
   Hicr sûresi; Allah'ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza gibi temel islâm inançlarını ele alır. Sûrenin ağırlık noktasını çeşitli zaman ve asırlarda peygamberleri yalanlayanların ve azgınların devrilip yok olmaları teşkil eder. Dolayısıyla bu sûre tehdit ve uyarı ile başlar.
   Peygamberlerin çağrısına karşı bedbaht ve sapıkların durumunu beyan eder. Nuh (a.s.)dan son Peygamberin gönderilişine kadar hangi peygamber gelmişse, yoldan çıkmış kavimleri onlarla alay etmiştir. Bu sûrede alay etmenin; yalanlayıcıların her zamanki âdeti olduğu anlatılır. Bu sûre, önce göklerin yaratılmasından başlamak üzere sırasıyla; yer, döllendiren rüzgârlar, hayat, ölüm ve haşir sahnelerini anlatır. Bunların hepsi Allah'ın azametine, birliğine ve kudretine aşikâre birer şâhiddirler.
   Sûre; büyük insanlık, hidayet ve sapıklık kıssalarını, Adem (a.s.)in yaratılışını, düşmanı mel'un iblisi, meleklerin Adem (a.s.)'e secdesini, Iblis'in ise kibirlenip secde etmemesini, Allah'ın emrine isyanını ve Adem (a.s.)in zürriyetini tehdit etmesini temsilî olarak anlatır. Ayrıca bu sûrede güdülen maksat; Rasûlullah (s.a.)ı teselli etmek ve ümitsizliğe düşmesin diye mübarek kalbini kuvvetlendirmektir. Sûre Hz. Lût, Şuayb ve Salih (a.s.)ın ve bunların yalanlayıcı kavimlerinin başlarına gelenlerden de bahseder ve mucizevî Kur'an'ın indirilmesiyle Peygamber (s.a.) e verilen büyük nimeti ona hatırlatarak sona erer.


En-NAHL - 16

   Mekke'de nazil olup 128 âyetten mürekkeb bu mübarek sûreye; yaratıcının harikulade sanatına işaret eden ve ulûhiyetini gösteren parlak bir ibret numunesi olan andan bahsettiği için an manasına gelen "Nahl sûresi" adı verilmiştir.
   Bu mübarek sûre başlangıçta müşriklerin inkâr ve alay konusu olan vahyi anlatır. Müşrikler vahyi yalanladı ve kıyametin kopmasını uzak gördüler. Peygamber (s.a.)den, kendilerini korkuttuğu azabı çabucak getirmesini istediler, istedikleri azap gecikince de onu istedikçe istediler, daha çok alay ettiler ve saçmalayıp durdular. Bu mübarek sûre devamlı olarak insanlara, Allah'ın nimetlerine nankörlük etmenin ve onlara şükretmemenin neticesini anlatır ve onları her münkerin varacağı korkunç neticeden sakındırır. Rasûlullah (s.a.)a, Allah'ın kullarını hikmet, güzel öğüt ve Allah'ın davetini tebliğ uğrunda karşılaşacağı eziyetlere sabır ve hoşgörü ile Allah'a daveti emrederek sona erer.
   Nahl sûresi; ulûhiyyet, vahiy, öldükten sonra dirilme ve haşir gibi temel itikad meselelerini muhtevi sûrelerdendir. Bunun yanında bu geniş âlemde, göklerde, yerde, denizlerde, dağlarda, ova ve vadilerde, sagnak yağmurda, yetişen bitkide, denizlerde yüzen gemilerde, gece karanlıklarında yolculara yol gösteren yıldızlarda ve insanın hayatında görüp de gözüyle ve kulağıyla idrâk edeceği daha nice sahnelerde Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren delillerden bahseder.


El-İSRÂ - 17

   Mekke'de indirilmiş ve 111 âyetten ibaret olup yüce Allah'ın değerli peygamberi Hz. Muhammed'e (s.a.) -hususen- nasip ettiği o büyük mucize; yani İsrâ mucizesinden dolayı bu mübarek sûreye "İsrâ sûresi" denmiştir. En fazla inanç yönüne ağırlık veren Mekkî sûrelerdendir. Bu sûre diğer Mekkî sûreler gibi Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme konularından ibaret olan dinin esaslarına önem verir. Ancak Rasûlullah (s.a.)ın şahsiyeti ve Allah'ın peygamberini desteklemek ve doğruluğunu göstermek üzere getirdiği açık mucizeler ve kesin deliller bu sûrenin ana unsurlarıdır. Nebilerin ve peygamberlerin sonuncusu olan Rasûlullah (s.a.)a ilâhî lütuflardan bir lütuf ve Allah'ın fevkalâde şeyler yaratma hususundaki kudretini izharda da açık bir delil olan İsrâ mucizesini anlatır.
   Yine bu sûre Allah'ın birliğini ve büyüklüğünü gösteren varlık alemiyle ilgili delillerden, gece ve gündüze hükmeden ve değişmeyen, sabit bir kanuna göre seyreden ince bir nizamdan bahseder. Yine bu sûre İsrâiloğullarından ve azgınlıkları, fesat çıkarmaları ve emirlere isyan etmeleri yüzünden Allah'ın kendileri için takdir ettiği iki sürgün cezasından bahseder.
   Bu sûre müşriklerin yoldan çıkmalıklarından da söz eder. Çünkü onlar Allah'ın eşi ve çocuğu olduğunu söylerler. Yine bu sûre çok mühim ve mühim olduğu kadar da tartışmalı olan; öldükten sonra dirilme, haşir-neşir, âkibet ve hesaptan bahseder. Peygamber' in (s.a.) ebedî mucizesi olan Kur'an-ı Kerîm'i ve müşriklerin zor şeyleri teklif etmelerini anlatır.


El-KEHF - 18

   Mekke'de nazil olmuştur. 110 âyetten meydana gelen bu sûrede geçen enteresan kıssada ilâhî mucize olan Ashâb-ı Kehf kıssası anlatıldığı için bu sûreye "Kehf sûresi" adı verilmiştir.
   Allah'a hamd ile başlıyan 5 sûreden biridir. Bu sûreler Fatiha, En'am, Kehf, Sebe' ve Fâtır sûreleridir. Bunların hepsi yüce Allah'ın büyüklüğünü ve kudsiyetini ifade ve onun azamet, kibriya, celâl ve kemal sıfatlarını beyanla başlar. .
Ashâb-ı Kehf kıssası; inanç uğrunda canını feda etme kıssasıdır. Bunlar dinleri uğrunda yurtlarından çıkıp dağdaki bir mağaraya sığınan ve orada 309 sene uyku halinde kalan, bu kalıştan sonra da Allah tarafından diriltilen gençlerin kıssasıdır. Bundan başka Musa (a.s.)'nm Hızır (a.s.) ile olan kıssası anlatılır. Bu kıssada Yüce Allah'ın sâlih kulu Hızır (a.s.)a öğretmiş olduğu, gayb haberleri anlatılır. Bu haberler gemi kıssası, çocuğun öldürülmesi ve yıkılmakta olan duvarın yapılıp düzeltilmesi hadiseleridir.
   Anlatılan diğer kıssa, Zülkarneyn kıssasıdır. Zülkarneyn takva ve âdil olması sayesinde yüce Allah'ın kendisini ülkelere hâkim kıldığı,yeryüzünün doğularına ve batılarına sahip olma imkânı verdiği bir meliktir. Bu kıssada onun büyük secdesinden bahsedilir. Bu sûre yukarıda adlan geçen kıssaları anlattığı gibi; hakkın çok mal ve saltanata değil, inanca ait olduğunu açıklamak için; meydana gelmesi mümkün olan üç misal verir: Bunlar; malıyla övünüp kibirlenen zengin, imanı ve inancıyla şerefli fakir, diğeri de dünya hayatı ile onun sona erip yok olması hususundadır.
   En son misal de İblis'in Adem (a.s.)e secde etmek istememesi ve dolayısıyla Allah'ın rahmetinden kovulup mahrum bırakılmasını tasvir eden gurur ve kibir misalidir. Bütün bu kıssa ve misallerin gayesi öğüt ve ibret alınmasıdır.


MERYEM - 19

   Mekke'de nazil olmuştur. 98 âyetten meydana gelmiştir. Babasız bir insanın yaratılması, sonra beşikte bir bebek iken Allah'ın bu çocuğu konuşturması ve Hz. İsa' nın doğumu esnasında meydana gelen harikulade hadiselerle ilgili o parlak mucizeyi anlattığı için bu sûreye "Meryem sûresi" adı verilmiştir.
   Bu mübarek sûre Hz. Zekeriyya ile Allah'ın ona ihtiyarlığında, doğurmayan kısır bir kadından lütfettiği oğlu Yahya (a.s.)nın kıssasından başlamak üzere bazı peygamberlerin kıssalarını anlatır.
   Sûrenin indirilmesinden maksat; Allah'ın birliği inancını iyice yerleştirmek, yüce Allah'a yakışmayan şeylerden onu tenzih ve öldükten sonra dirilme ve amellerin karşılığını görme inancını kuvvetlendirmektedir. Surenin genel muhtevası, Allah'ın varlığı ve birliği fikrini işlemekte ve hidayete erenlerle, sapıkların yollarını beyan etmektedir.
   Bundan başka Hz. İbrahim'in babası ile olan kıssasını beyan eder. Sonra da Allah'ın yüce peygamberleri İshak, Yâkub, Musa, Harun, ismail, idris ve Nuh' u (as) överek anar. Bu kıssaların gayesi; peygamberlik müessesesinin birliğini isbat ve peygamberlerin insanları Allah'ın birliğine, O'na ortak koşmayı ve putlara topmayı ter-ketmeye çağırmak için geldiklerini anlatmaktadır.
   Sûre yüce Allah'ı ortaktan, benzeri bulunmaktan ve çocuk sahibi olmaktan tenzîh ederek sona erer ve müşriklerin sapıklıklarını en kuvvetli delillerle apaçık bir şekilde ortaya koyar.


TÂ-HÂ - 20

   135 (yüzotuzbeş) âyet olup Mekke'de nâzil olmuştur. Sûre, ismini, başındaki Tâ-Hâ harflerinden almıştır. Hz. Ömer'in bu sûre vesilesiyle müslüman oluşu, İslâm tarihinin önemli bir hatıra sayfasıdır. Olay, kısaca şöyledir: İslâm'ın yaman bir düşmanı olan Hattâb oğlu Ömer, Resûlullah'ı öldürme vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmıştı. Ancak, yolda kız kardeşi Fatıma ile eniştesi Saîd'in müslüman olduğunu öğrenince, önce onların işini bitirmeye karar verdi.
   Tâ-Hâ sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer'in geldiğini görünce Kur'an sayfalarını sakladılarsa da, Ömer onları duymuştu. Okuduklarını görmek istediğini söyledi. İnkâr etmeleri üzerine Saîd'e saldırdı. Kendisine mâni olmak isteyen Fatıma'yı tokatladı. Yüzlerinden kanlar akan Fatıma, cesarete gelerek müslüman olduklarını açıkça söyledi. Kardeşinin haline acıyan Ömer, bu sefer yumuşak bir sesle okuduklarını tekrar istedi. Tâ-Hâ sûresinin yazılı bulunduğu sayfaları okuyunca, Kur'an'ın mucizeli tesirinden nasibini alarak Resûlullah'ın huzuruna gitti ve müslüman oldu.


El-ENBİYÂ - 21

   Bu mübarek sûre Mekke'de nazil olmuştur. 112 âyetten meydana gelmiştir, insanların âhiretten, hesap ve cezadan gafil olduklarını anlatarak söze başlar.
   Yüce Allah bu sûrede bir grup peygamberin kıssalarından bahsettiği için; "Enbiya sûresi" adı verilmiştir. Peygamberlerin hayatını ba-zan uzun bazan kısa olarak anlatır. Onlann Allah yolundaki sabırlarını, cansiperane fedakârlıklarını ve insanlığın saadeti yolunda Allah'ın dinini tebliğ için canlarını feda etmekten dahi çekinmediklerini beyan eder.
   Ekseriyet itibariyle peygamberlik, Allah'ın birliği, öldükten sonra dirilme ve hesaba çekilme gibi İslâmî akaid konularını ele alır. Kıyametin kopmasından, onun korkulu hallerinden ve peygamberlerin kıssalarından bahseder.
   Ardından, peygamberleri yalanlayanları mevzu-u bahis eder. Onlann, öncekilerin helak oldukları yerleri ve kalıntıları gördüklerini; fakat ibret ve öğüt almadıklarını anlatır. Nihayet onlara ansızın azap gelince; yalvarıp yakararak seslerini yükselteceklerini, ancak bunun çare olmayacağını beyan eder. Ayrıca insanlarda ve kâinatta bulunan ve Allah'ın kudretini gösteren delillerden bahseder.
   Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın birliğini gösteren delilleri ortaya koyduktan sonra; Rasûlullah (s.a.)ı alay ve eğlenceye alıp onu yalanlayan müşriklerin hallerinden bahseder. Bunun ardından da azgın müşriklerin yok edilmesi hususunda Allah'ın kâinatla ilgili kanununu anlatır, ibrahim (a.s.)in putperest kavmiyle olan kıssasını akıcı ve çekici bir üslupla, geniş bir şekilde anlatır. Hz. ibrahim'in bu kıssasında ibret ve öğütler vardır.
   Aynı zamanda değerli peygamberlerin karşı karşıya kaldıkları belâ ve sıkıntıları açıklayarak; tshak, Yâkub, Lût, Nuh, Dâvud, Süleyman, Eyyûb, ismail, Idris, Zülkifl, Zünnûn, Zekeriyya ve îsa (aleyhimüsselâm)dan kısaca bahseder. Son olarak da âlemlere, peygamberlerin efendisi olan Muhammed (s.a.)in peygamberliğini beyaneder.


El-HACC - 22

   Medine'de nazil olmuştur. Âyet sayısı 78 dir. ibrahim (a.s.)in davetini ebedîleştirmek üzere "Hacc sûresi" adını almıştır. Zira o Kabe'yi inşâ edip insanları Beyt-i Haram'ı ziyarete davet etmişti de bu âlemşümul bir çağrı olmuştu.
   Bu sûre Medine'de inen ve ahkâm yönüne ağırlık veren diğer sûreler gibi ahkâma ait meseleleri ele alır. Medine'de nazil olmasına rağmen, sûrede daha çok Mekke'de inen sûrelerin üslubu vardır. Zira bu sûrede iman, Allah'ın birliği inancı, uyarma, korkutma, öldükten sonra dirilme, ceza ve hesap, kıyamet ve ondaki sıkıntı sahneleri açık bir şekilde görülmektedir. Beyanlarına müthiş ve sert bir girişle başlar. Bu manzara karşısında kalbler ürperir. Zira bu, kıyamet koparken meydana gelecek şiddetli sarsıntıdır. Onun şiddeti, insanın hayaline sığmaz. Çünkü bu sarsıntı sadece evleri ve sarayları devirip yıkmakla kalmaz: Onun şiddeti, çocuklarını unutan emzikli kadınları ve çocuklarını düşüren hamileleri de kapsar, insanlar sarhoşluk veren herhangi bir şey içmedikleri halde, o gün içip de sarhoş olmuş gibi sendelerler. Bütün bunlan beyan etmenin sebebi; öldükten sonra dirilmenin ve haşrin gerçekleşeceğini gösteren delilleri ortaya koymak, insanın yok olduktan sonra tekrar diriltileceğine, buradan da iyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük olmak üzere amelinin karşılığını almak üzere ceza ve hesap yurduna geçeceğini isbat içindir.
   Son olarak, müşriklerin putlara tapmasıyla ilgili bir misal getirir ve bu mâbudların, görüp işitebilen bir insan yaratmaları bir yana; sinek dahi yaratmaktan âciz ve değersiz olduklarını açıklar ve insanları, iman kalesi ve tevhid direği olan ibrahim (a.s.)in dinine uymaya davet eder.


El-MÜ'MİNÛN - 23

   Mekke'de nazil olan bu sûre 118 âyet olup; tevhid, risalet ve haşir gibi, dinin esaslarını ele alan sûrelerden biridir. Müminleri ebedîleştirmek, yaptıkları iyi işleri ve faziletleri yüceltmek için, bu sûreye bu isim verildi.
   Bu güzel kâinatta Allah' ın kudret ve birliğini gösteren delilleri insan, hayvan ve bitkilerde ve eşsiz yedi kat göklerin yaratılışında tasvir ederek anlatır. Yine bu mübarek sûre, görülen âlemde insanların gördüğü yerler ve renk renk çeşit çeşit meyveler, deniz sularını yara yara yol alan büyük gemiler ve bunlar gibi daha çok şeylerde Allah'ın varlığını gösteren delilleri beyan eder.
   Bunlardan başka Peygamber (s.a.)i, müşriklerden görmüş olduğu eziyetlere karşı tesellî etmek için Nuh, Hûd, Musa, Meryem ve oğlu İsâ (a.s.)'nın kıssalarını anlatır. Sonra da Mekke kâfirlerinin hakka karşı gösterdikleri inat ve kibirlerinden bahseder. Öldükten sonra dirilme ve haşir-neşirle ilgili deliller getirir. Keskin delillerle bâtıla darbeler vurur.


En-NÛR - 24

   Medine'de nazil olmuştur ve 64 âyetten oluşur, içinde ilâhî nur parıltıları bulunduğu için bu sûreye "Nur Sûresi" adı verilmiştir. Bu ilâhî nurlar; hükümler, ahlâk ve erdemlik vasıflarıdır, işte bunlar bu mübarek sûrede bulunmaktadırlar.
   Nur sûresi ahkâm âyetlerini ihtiva eder. Kanun koyma, insanları islâm'a yöneltme ve ahlâk konularına ağırlık verir. Fert ve cemiyet olarak müslümanların eğitilmesini sağlayan hususî ve umumî meseleleri ele alır. Toplumun ilk çekirdeği olan aile ile ilgili önemli hükümleri ortaya koyar. Müminlerin özel ve genel hayatlarında tatbik etmeleri gereken içtimaî ahlâk değerlerini açıklar.
   Yaşadığımız dünya hayatında hemen her zaman karşılaştığımız meselelerde tam bir ölçü ortaya koyar. Meselâ bunların birkaçı; eve girerken izin alma, haramlara bakmama, namusu koruma, erkeklerin yabancı kadınlarla karışık olarak bir arada bulunmalarının haram oluşu, müslüman ailenin yapması gereken iffetli davranış, örtünme, temiz ve güzel ahlâklı olma, Allah'ın dini üzerinde dosdoğru yürüme gibi şeylerdir. Sûrede liân, zina ve iftira suçlarının cezası gibi; Allah'ın farz kıldığı bazı sert cezalar anlatılmıştır.
   Kısaca; bu sûre, aile problemi ve aileyi kuşatan tehlikelerle onun yoluna çıkan engel ve müşkilatı ele alır. Bütün bunların yanında; ahlâkî değerlere büyük hikmetlere ve erdemli hayat esaslarına götüren esaslara yer verir. Müminlerin emiri Hz. Ömer (r.a.)in Kûfelilere mektup yazarak: "Kadınlarınıza Nur sûresini öğretin" demesi boşuna değildir.


El-FURKAN - 25

   Mekke'de nazil olmuştur ve 77 âyettir. Bu mübarek sûreye "Fur-kan Sûresi" adı verilmiştir: Zira yüce Allah bu sûrede kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.)e indirdiği bu yüce Kitab'ı zikrettiği için Allah onunla hakkı bâtıldan, aydınlığı karanlıktan, inkârı imandan ayırmıştır. Bunun içindir ki o, Furkan adını almaya lâyıktır. Zira bu Kitab insanlık için en büyük nimetlerden biridir ve bütün karanlıklar onunla aydınlanmıştır.
   Furkan sûresi inanç yönü ağır basan bir sûredir. Bu mübarek sûre, müşriklerin çeşitli şekillerde dil uzattıkları ve âyetlerini yalanladıkları Kur'an'dan bahseder. Müşriklerin, Muhammed (s.a.)in peygamberliği ile Kur'an-ı Kerîm hakkındaki şüphelerini izale eder. Sûre çoğunlukla Kur'an'ın doğruluğunu, Rasûlullah (s.a.)ın peygamberliğinin hak olduğunu isbat ve öldükten sonra dirilmeye ve hesaba iman meselelerini ele alır. Sûreye ibret ve öğüt için bazı kıssalar dercedilmiştir.
   Müşrikler bazen Kur'an'ın öncekilere ait efsaneler, bazen de Muhammed (s.a.)in uydurması olduğunu; ehl-i kitab'dan bazılarının bu hususta ona yardımcı olduğunu iddia etmişlerdir. Hatta onun apaçık bir sihir olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir, işte yüce Allah onların bu yalan iddialarına bâtıl evhamlarına karşılık, onun; âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğine dâir kesin deliller ortaya koymuştur.
   Daha sonra inatçı müşriklerin tartışıp durdukları peygamberlik konusunu ele alır: Müşriklere göre peygamberlik bir insana ait olamaz. Böyle olsa bile; en azından peygamberin mal-mülk ve itibar sahibi olması gerekir. Cenab-ı Hak onların bu gülünç iddialarını kesin delillerle reddetmiştir.
   Bu sûre; müslüman olup sonra da bedbaht arkadaşı Übeyy b. Halef vasıtasıyla dinden dönen Ukbe b. Ebî Muayt'dan bahseder. Ayrıca çeşitli yerlerinde, bazı peygamberlerden, onları yalanlayan kavimlerinden ve Allah'ın peygamberlerini yalanlamaları yüzünden başlarına gelen belâ ve musibetlerden bahseder. Bunlar; Nuh, Ad, Semûd ve Lût kavimleri ile Ashâb-ı Ress ve diğer inkarcı kâfirlerdir. Bu mübarek sûre, Rahman'ın kullarının özellik ve sıfatlarını, yüce Allah'ın onlara verdiği cennetlerinde büyük mükâfatlara hak kazandıkları güzel ahlâkı anlatarak nihayete erer.


Eş-ŞUARÂ - 26

   Mekke'de nazil olmuştur ve 227 âyetten oluşur. Yüce Allah bu sûrede şâirlerden bahsettiği için; "Şuâra sûresi" adını almıştır, sûredeki bu bahisler müşriklerin: "Muhammed bir şâirdir, getirdiği de şiir gibi bir şeydir" şeklindeki asılsız iddialarını çürütmek için gelmiştir. Cenab-ı Allah şu kavliyle onların yalan ve iftiralarını reddetmiştir: "Şâirlere gelince; onlara da sapıklar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin?"
   Şuâra sûresi; Allah'ı birleme, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi dinin esaslarından bahseder. Bu özelliğiyle Mekke'de nazil olan diğer sûrelerle aynı özellikleri taşır.
   Bu mübarek sûre Kur'an-ı Kerîm konusuyla söze başlar. Müşriklerin Kur'an karşısındaki davranışlarını anlatır. Âyetlerinin açıklığına ve delillerinin parlaklığına rağmen; inat ve kibirlerinden dolayı onu yalanlamış ve başka bir mucize istemişlerdir. Bundan sonra da insanlığın hidayeti için gönderilmiş değerli peygamberlerden bir kısmını anlatır. Musa (a.s.)nın zorba ve azgın Firavun ile olan kıssasını ele alır.
   Daha sonra ibrahim (a.s.)in kıssasını ve onun putlara tapan kavmi ile babası karşısındaki tutumundan bahseder, İbrahim (a.s.)in delillerinin sağlamlığı ve ifade gücü sayesinde, onların işitmeyen ve fayda sağlamayan şeylere ibâdet etmelerinin bâtıl olduğunu onlara apaçık göstermiş olduğunu bildirir. Daha sonra da; takva sahipleriyle azgınlardan, saîd ve şakilerden kıyamet gününde bunlardan her birinin varacağı yerlerden bahseder.
   Kur'an-ı Kerîm'in şanını yüceltme ve kaynağını açıklamaya yönelir. Son olarak da müşriklerin iftiralanna cevap vererek başı ile sonu en güzel bir şekilde, birbirleriyle mütenasib olarak sona erer.


En-NEML - 27

   Mekke'de nazil olan bu mübarek sûre 93 âyettir. Yüce Allah bu sûrede karınca kıssasını anlattığı için buna karınca manasına gelen "Nemi sûresi" adı verilmiştir. Çünkü sûrede, Süleyman (a.s.) Nemi vadisinden geçerken, karıncanın hemcinslerini -Süleyman ve ordusunun kendilerini bilmeden çiğneyeceği şeklinde uyarması, Süleyman (a.s.)ın onun sözlerini anlayarak gülümsemesi anlatılmıştır.
   Nemi sûresi; Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilmek gibi, islam'ın inanç esaslarını anlatmaya ağırlık veren sûrelerden biridir. Bu sûre, arka arkaya inmiş ve Kur'an'da peş peşe tertib edilmiş olan üç sûreden biridir. Bunlar; Şuâra, Nemi ve Kasas sûreleridir. Geçmiş ümmetlerden bahsetmek suretiyle ibret ve öğüt verme hususunda hemen hemen aynı yolu tutmuşlardır.
   Bu mübarek sûre Kur'an'ın, bilgi ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiş bir Kitab olduğunu açıklar. Sonra da peygamberlerin kıssalarından kimini özet, kimini de geniş bir şekilde anlatır.
   Dâvud (a.s.) ile oğlu Süleyman (a.s.)ın kıssalarından, Allah'ın onlara lütfettiği yüce nimetlerden ve sadece onlara verilmiş olan peygamberlik ve hükümdarlık gibi büyük ihsanlardan bahseder. Sonra da Süleyman (a.s.)ın Sebe' kraliçesi Belkıs ile olan kıssasını anlatır. Bu kıssada makam ve saltanat sahipleri ile devlet büyükleri ve hükümdarlar için önemli hedefler gösterilmiştir. Meselâ Süleyman (a.s.) insanları Allah'a davet için hükümdarlığı vasıta kılmıştır. Böylece devlet büyükleri için çok mühim bir numune-i imtisal olmuştur.
   Bütün bunlarla beraber Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren delilleri de ihtiva eder. Yine bu sûre mahşer gününde insanların göreceği bazı korkunç hal ve manzaraları tasvir eder. O gün insanlar korku ve dehşet içindedirler. Bir kısmı iyi ve saîd, diğer kısmı da yüzüstü cehenneme sürüklenenler olmak üzere iki ayrı taifedirler.


El-KASAS - 28

   Mekke'de nazil olan bu sûre 88 âyettir. Yüce Allah bu sûrede; doğumundan peygamberliğine kadar, Musa (a.s.)nın kıssasını açık ve geniş bir şekilde anlattığından dolayı; "Kasas sûresi" adını almıştır. Bu kıssada Allah'ın dostlarına yardım ettiği ve düşmanlarını yardımsız bıraktığı açıkça görülür.
   Kasas sûresi; Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi inanç yönlerine önem veren sûrelerdendir. Bu mübarek sûrenin ana konusu hak ve bâtıl fikri ile itaat ve isyan mantığı etrafında döner. Bu sûre izlediği yol bakımından Nemi ve Şuara sûreleri ile aynıdır. Nüzul sebepleri bakımından da birbirlerine uygundurlar. Bu sûre, kendinden önce gelen bu iki sûrede kısaca anlatılan meseleleri açıklar veya tamamlar.
   Bu sûre; Firavunun azgınlığından, üstünlük taslamasından, yeryüzünde fesat çıkarmasından ve bu rezaletlerin her zaman ve her yerdeki mantığından bahsederek söze başlar. Sûre iki kıssa anlatmıştır: Birincisi; hükümranlık ve saltanat sebebiyle azgınlık gösterme kıssasıdır. Bu İsrâiloğulları'na azabın kötüsünü tattıran, onların erkeklerini kesip kadınlarını diri bırakan ve ilâhlık iddia edecek kadar cüret gösterip Allah'a karşı gelen zorba ve azgın Firavun'un kıssasıdır. Firavun; "Sızın için, benden başka bir ilâh tanımıyorum"demişti.
   ikincisi ise; mal ve servet sebebiyle azgınlık ve ululuk gösteren Karun'un kavmiyle olan kıssası örnek olacak şekilde anlatılmıştır. Bu kıssalarda insanın bu hayatta gerek mal, gerek makam ve gerekse saltanat sebebiyle işlediği azgınlık timsali vardır.
   Daha sonra Musa'nın (a.s.) doğuşundan, annesinin Firavun'un ona yakalayacağından korkmasından ve Allah'ın Musa (a.s) yı denize atmasını ona ilham etmesinden, Musa (a.s.)nın rüşd çağına ermesinden, kıptîyi öldürmesinden, Medyen mıntıkasına göç etmesinden, Şuayb (a.s.)ın kızıyla evlenmesinden söz eder. Daha sonra yüce Allah'ın, azgın Firavun'u Allah'a çağırması için Mısıra dönmesini emretmesinden ve Allah'ın Firavun'u boğmasına kadar Musa (a.s.) ile Firavun arasında meydana gelen hadiseleri etraflıca anlatır.
   Ayrıca Mekke kâfirlerini ve Rasûlullah (s.a.)ın peygamberliğine karşı çıkmalarını anlatır. En sonunda Karun'un kıssasından bahseder, iman mantığı ile küfür mantığı arasındaki büyük farkı açıklar ve yüce peygamberlerin davet ettiği iman yolunu göstererek sona erer.


El-ANKEBÛT - 29

   Mekke'de nazil olmuştur. Âyet sayısı 69'dur. Yüce Allah bu sûrede örümcek mânasına gelen ankebutu; yontulmuş putlar ve ilâh oldukları iddia edilen varlıklar için misal getirdiği için "Ankebut sûresi" adını almıştır.
   Ankebut sûresi; Allah'ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap gibi temel itikad ve iman meselelerini içine alır. Bu mübarek sûrenin ağırlık noktası; iman ve bu dünya hayatındaki imtihan kanunudur. Dolayısıyla bu sûrede fitne ve imtihan konusu uzun ve genişçe ele alınmıştır. Zira bu mübarek sûre: Elif, Lam, Mîm. insanlar imtihandan geçirilmeden, sadece: "iman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sandılar?" ifadeleriyle konuya girer.
   Bu mübarek sûre imanın sadece dil ile söylenip geri cayılan bir iş olmadığını beyan eder. Sûredeki; "İnsanlardan kimi vardır ki, Allah'a inandık der. Fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi sayar..." ifadesi manidardır.
   Sûre Nuh kıssasıyla başlar. Sonra ibrahim, sonra Lût, sonra da Şuayb (aleyhimu's-selâm)ın kıssasını anlatır. Ad ve Semûd gibi bazı zorba ve azgın milletlerden, Kânın, Hâmân ve diğer azgınlardan bahseder ve onların başlarına gelen helaki hatırlatır. Anlattığı peygamberlerin kıssalarında, ders alınacak sıkıntı ve imtihanlar vardır. Dokuzyüzelli sene yaşayan Nuh (a.s.)a pek az kimsenin inanması, doğru yola çağırarak iyiliklerini isteyen ibrahim (a.s.)in kavmi tarafından ateşe atılması kıssaları hakikaten büyük ibret vesileleridir. Lût (a.s.)un kıssasında ise utanmadan, sıkılmadan rezillikle övünüldüğû görülür.
   Peygamberlerin kıssalarını anlattıktan sonra Muhammed (a.s.)in peygamberliğinin doğruluğunu beyan eder. Muhammed (a.s.) ümmîdir; okuma ve yazma bilmez. Böyle olduğu halde onlara bu mucize Kitab'ı getirmiştir, iste bu o Kitab'ın, âlemlerin Rabbinin sözü olduğunu gösteren en büyük delillerden biridir. Daha sonra sûre Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren kâinattaki delillerden bahseder. Daha sonra'da sıkıntı ve zorluklar karşısında sabreden, canı ve malıyla cihad eden, imtihan ve sıkıntılara karşı koyan kimselere verilecek mükâfatı açıklayarak sona erer.


Er-RÛM - 30

   Mekke'de nazil olmuştur ve 60 âyettir. "Elif, Lam, Mîm. Rumlar en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra, birkaç yıl içinde galip geleceklerdir" şeklindeki mucizevî ve sonradan tahakkuk ederek Kur'an'daki bütün haberlerin doğruluğunu beyan eden ifadeden dolayı bu adı almıştır.
   Rûm sûresi Mekke'de inen sûrelerle aynıdır. Zira sûreler; genel çevresi ve geniş alanı içersinde Allah'ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesaba iman gibi imanî meseleleri ele alırlar.
   Bu mübarek sûre gaybî bir haberle başlar. Bu haber; Bizanslılarla iranlılar arasında meydana gelecek savaşta Bizanslıların galip gelmesidir. Kur'an-ı Kerîm'in haber verdiği gibi de olmuş ve haber gerçekleşmiştir. Bu Muhammed (s.a.)'in getirdiği vahyin doğruluğunu gösteren en açık delillerden ve Kur'an'ın en büyük mucizelerinden biridir.
   Sonra bu sûre Allah ordusu ile şeytan ordusu arasındaki savaşın hakikatinden söz eder. Hak ile bâtıl, hayır ile ser devam ettikçe ve şeytan Allah'ın nurunu söndürmek ve peygamberlerin çağrısına karşı savaş açmak için, yardımcılarını ve taraftarlarını toplamaya devam ettiği müddetçe de durmayacaktır.
   Daha sonra kıyametin kopmasından ve zor günde inkarcı ve sapıkların kötü sonlarından söz eder. Bir olan Allah'ın büyüklüğünü gösteren delilleri getirmek için, O'nun birliğini ve kudretini gösteren bazı delilleri beyan eder. Aynı zamanda bu sûre, Allah'a tapan ile putlara tapanı birbirinden ayırmak için bazı misaller verir.
   Sûre, bütün delil ve mucizeler karşısında körlük ve sağırlıklarını sonuna kadar devam ettiren Kureyş kâfirlerinden söz ederek sona erer. Bütün bunlar, müşriklerden gördüğü eziyetler karşısında Rasûlullah (s.a.)ı teselli etmek içindir.


LOKMAN - 31

   Mekke'de nazil olmuştur. 34 âyetten meydana gelmiştir. Lokman Hekim kıssasını kapsadığı için; "Lokman sûresi" adını almıştır. Bu sûrede Allah'ın Lokman (a.s.)a söylettiği çok kıymetli vasiyetlerle beraber; hikmet, Allah (c.c.)ın sıfatlarını tanımak, şirk, güzel ahlâk, çirkinliklerin nehyi gibi unsurlar hakkında beyanlar vardır. Bu vasiyetler hikmet ve irsad bakımından çok mühimdir. Bu mübarek sûre, inanç konusunu ele alır ve iman akidesinin üç esası olan; Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme konularına ağırlık verir. Zaten Mekke'de nazil olan sûreler umumiyetle bu özelliğe sahiptirler.
   Hz. Muhammed (s.a.)in ebedî mucizesi ve sonsuza kadar devam edecek olan Kitab'ını anarak söze başlar. Alemlerin Rabbinin bir olduğuna dâir deliller getirir. Bu geniş âlemdeki eşsiz kudretin ve harikulade yaratmanın delillerini gösterir. Adeta kâinat kitabını insanlara okuyup, ondaki yaratıcıya delâlet eden delilleri gözlere gösterir. Bu deliller; kişinin kalbini büyüleyen ve aklını hayrete düşüren ve insanın karşısında O Yüce Yaratıcının gücüne teslim olmaktan başka hiçbir şey yapamayacak şekilde apaçık görünen şâhidlerdir.
   Sûre sadece müminlere deliller göstermekle kalmaz: Aynı zamanda müşriklerin dikkatini bu kusursuz kâinattaki Allah'ın birliğini ve gücünü gösteren delillere çeker ve mal ve çocukların hiç fayda etmeyeceği o dehşetli günden sakındırarak sona erer.


Es-SECDE -32

   Mekke'de nazil olmuştur. 30 âyetten meydana gelmiştir. Allah-u Teâlâ bu sûrede, Kur'an-ı Kerîm'in âyetlerini işittiklerinde "Büyüklük taslamadan secdeye kapanan ve Rabblerini hamd ile tesbîh eden" samimi müminlerin vasıflarını anlattığı için, bu mübarek sûre "Secde sûresi" adını almıştır. Mekke'de nazil olan diğer sûreler gibi; Allah'a, âhiret gününe, kitablara, peygamberlere, öldükten sonra dirilmeye ve hesaba iman etmek gibi islâm'ın temel iman meselelerini ele alır. Üzerinde durduğu asıl mesele öldükten sonra dirilmedir. Müşrikler bu hususta Peygamber (s.a.)le çok mücadele etmişlerdir.
   Rasûluliah (s.a.)ın büyük mucizesi olan Kur'an-ı Kerîm'den şüpheleri defederek konuya gerer. Kur'an'ın mûcizeliğinin açıklığına, âyetlerinin parlaklığına, ifadesinin berraklığına ve hükümlerinin yüceliğine rağmen, müşrikler Peygamberimizi (s.a.) Kur'an'ı kendinden uydurmuş olmakla itham ettiler. Bu sûre de bu gülünç iftirayı parlak delillerle çürütür.
   Daha sonra Allah'ın kâinattaki kudretinin delillerini göstermek suretiyle, onun birliğini ve kudretini ele alıp isbat eder. Bundan sonra müşriklerin; öldükten sonra dirilmeyi ve hesabı inkâr etmeleri hususundaki mantıksız şüphelerini anlatır ve o şüpheleri kesin delillerle çürütür. Öyle ki; ister istemez Kur'an'ın bu ezici ve parlak delilleri karşısında mağlubiyeti kabul etmek zorunda kalırlar.
   Bu mübarek sûre, hesap gününü ve o günde Allah'ın takva sahibi müminler için hazırlamış olduğu cennetlerindeki ebedî nimetleri ve suçlu günahkârlar için cehennemde hazırlamış olduğu azap ve cezayı beyanla neticeye ulaşır.


El-AHZÂB - 33

   Medine'de nazil olmuştur. 73 âyetten teşekkül etmiştir. Müşrikler her taraftan müslümanlara karşı birleşip grup grup toplandıkları için bu sûreye; "Ahzâb sûresi" adı verilmiştir. Mekke kâfirleri, Gatafan, Benî Kureyza ve diğer Arap kabileleri ile müslümanlara karşı ittifak ettiler. Fakat Allah-ü Teâlâ parlak bir mucize ile müminlere yardım etmek suretiyle ehl-i küfrü perişan etti.
   Ahzâb sûresi Medine'de nazil olan sûreler gibi islâm toplum hayatının ahkâm yönünü ele alır. Müslümanların hususî ve içtimaî hayatlarını özellikle aile hayatını işler. Topluma sıhhat ve saadet verecek kanunlar koyar. Evlat edinme, zıhar ve bir insanda iki kalbin bulunmasına inanmak gibi; cahiliye döneminden kalma bazı örf ve adetleri kaldırıp o zaman yaygın olan hurafe ve kuruntuların kökünü kazır.
   Bu mübarek sûre genel olarak şu aşağıda gelecek ana meseleleri ele alır: Bunların bir bölümü; ziyafet, açılıp saçılmama, örtünme ve hicâb kaideleri, Peygamberimize (s.a.) karşı davranış ve benzeri ahlâk kanunlarından söz eder.
   Diğer bölümü; zihâr, evlat edinme, veraset, evlatlığın boşadığı kadınla evlenme, Peygamber (s.a.)in çok kadınla evlenmesi, bundaki hikmet, Peygamberimize salavât getirme ve sert örtünmenin hükmü, düğün ziyafetine davet ve diğer bazı Şer' î hükümlerdir. Üçüncü ve son bölümde ise; Hendek savaşına geniş bir şekilde anlatır. Bu savaşta küfrün müminlere karşı nasıl birleştiklerini güzelce izah eder ve münafıkların sırlarını açığa çıkarır. Tuzak kurma, köstekleme ve yardımsız bırakma gibi davranışlardan sakındırır.
   Sûrenin başında ve sonunda münafıklardan çok söz eder. Onlann gizli taraflarını ve tuzaklarını iyice anlatır. Melekler ve rüzgâr göndermek suretiyle düşmanların tuzağını bozma hususunda, Allah'ın müminlere lütfettiği büyük nimeti hatırlatır. Bununla beraber, Ben-i Ku-reyza savaşından ve yahudilerin, Peygamber (s.a.) ile yaptıkları anlaşmayı nasıl bozduklarını anlatır.


SEBE' - 34

   Mekke'de nazil olmuştur. 54 âyettir. Yüce Allah bu sûrede Sebe' kıssasını anlattığı için buna "Sebe' sûresi" adı verildi. Sebe'liler, Ye-men'in yöneticileriydi Buranın halkı nimet, bolluk, huzur ve sükûnet içerisinde idiler. Bağ ve bahçeler içerisinde yaşıyorlardı. Nimete karşı nankörlük edince, Yüce Allah Arîm seli ile onlan yok etti ve onlan bir ibret kıldı.
   Sebe' sûresi, Mekkî sûrelerle aynı konuları ele alır. Dolayısıyla islâm inançları konusuna önem verir ve Allah'ın birliğini, peygamberliğini, öldükten sonra dirilmeyi ve haşri isbat gibi dinin esasların ele alır. Bu mübarek sûre; mahlûkatı yaratan, hikmetiyle kâinatı idare eden Allah'ı yüceltmekle söze başlar. Allah; yoktan var eden ve yarattığı her şeyde hikmet sahibi olandır. Göklerde ve yerde zerre ağırlığı bir şey bile onun bilgisinden gizli kalmaz, işte bu, âlemlerin Rabbınin birliğini gösteren en büyük delillerdendir.
   Bu mübarek sûrede müşriklerin âhireti ve öldükten sonra dirilişi inkâr etmelerine karşılık; Allah Rasûlune, kıyametin mutlaka geleceğine dâir yemin etmesi emriyle emretmektedir. Bundan başka bazı peygamberlerin kıssalarını ele alır. Meselâ Dâvud ve oğlu Süleyman (a.s.)ı ve Yüce Allah'ın onlara verdiği çeşitli nimetleri anlatır: Rüzgân Süleyman (a.s.)ın emrine vermesi, kuşları ve dağlan da Dâvud (a.s.) ile birlikte tesbîh ettirmesi bu cümledendir. Bu sûrede bunlann anlatılmasından maksat, yüce Allah'ın bu peygamberlere bu büyük lütuf-larla vermiş olduğu nimetini açıklamaktır.
   Sûre, müşriklerin, peygamberlerin sonuncusunun risâleti ile ilgili bazı şüphelerini de ele alarak kesin delillerle onlann şüphelerini reddeder. Aynı zamanda Allah'ın varlığı ve birliğini gösteren kesin delilleri ortaya koyar ve müşrikleri, bütün mahlukatın işlerinin idaresi elinde bulunan bir ve her şeye Kadîr olan Allah'a iman etmeye çağırarak sona erer.


FÂTIR - 35

   Mekke'de nazil olmuştur. 45 âyettir. Sûrenin baş taraflarında bu yüce isim ve bu güzel sıfat geçtiği için buna "Fâtır sûresi" adı verilmiştir. Çünkü bu sıfatta; daha önce benzeri geçmeksizin var etme, meydana getirme ve eşsiz bir şekilde yaratmaya delâlet vardır. Fâtır sûresi Rasûlullah (s.a.)ın hicretinden önce Mekke'de nazil olmuştur. Bu sûredeki âyetlerin çoğunluğunun hedefi, her peygamberin gönderilmesinde birinci maksat olan büyük inanç meseleleridir ki: bunlar da Allah'ın birliği inancına çağrı, varlığına delil getirme, şirkin temellerini yıkma, kalbleri kötü huylardan temizlemeye teşvik ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.
   Başlangıçta kâinatı yoktan var eden, melekleri, insanları ve cinleri yaratan eşsiz yaratıcıdan bahseder. Gözler önünde bulunan bu kâinat sayfalarından, öldükten sonra dirilme ve haşre dâir kesin deliller getirir. Yağmurla ekin, sebze ve meyveleri bitirerek ölü yeri diriltmek, gece ve gündüzün deveran ile birbirini takibetmesi ve insanın merhale merhale yaratılarak tam bir insan halini alması; Allah'ın kudretini izhar eden delillerdir.
   Aynı zamanda bu sûre, mümin ile kâfir arasındaki büyük farkı ele alır ve kör ile göreni, karanlıklarla aydınlığı, gölge ile sıcağı onlar için misal olarak getirir.
   Tek topraktan meydana çıkan çeşitli meyvelerin farklı yaratılışı, dağların muhtelif şekillerde oluşu; her şeye kadîr olan Allah'ın büyüklüğünü gösterir. Bu yaratılışta insanların apayrı bir yeri vardır.
   Sûre bunlardan sonra, Allah'ın önceki kitablannın faziletlerini kapsayan bu yüce Kitab'ın indirilmesiyle, Ümmet-i Muhammed'in semavî risâletlerin en şereflisine mirasçı olduklarını belirtir. Daha sonra da bu ümmetin, "kulluk görevini eksik yapanlar", "orta yolda gidenler" ve "hayırda yarışanlar" olmak üzere üç ayrı kısım olduklarını ifade eder. En sonunda putlara, taşlara ve heykellere tapmalarından dolayı müşrikleri azarlayarak sona erer.


YÂSÎN - 36

   Mekke'de nazil olmuştur. 83 âyettir. Yüce Allah bu mübarek sûreye "Yâsîn" kelimesiyle başladığı için, sûreye bu ad verilmiştir. Sûrenin bu kelime ile başlamasının sebebi, Kur'an-ı Kerîm'in mûcizeliğine bir işaret olması içindir,
   Yâsîn sûresi üç ana bahsi ele alır. Bunlar; öldükten sonra dirilme ve haşre iman, belde halkının kıssası ve âlemlerin Rabbinin birliğini gösteren kesin delillerdir. Bu mübarek sûre, vahyin doğruluğuna ve Hz. Muhammed (s.a.)in peygamberliğinin gerçek olduğuna dâir Kur'an-ı Kerîm'e yemin ile başlar. Sonra azgınlık ve sapıklıkta devam eden ve peygamberlerin efendisi Muhammed (s.a.)i yalanlayan, dolayısıyla üzerlerine Allah'ın azap ve intikamı hak olan Kureyş kâfirlerinden söz eder.
   Daha sonra vahyi ve peygamberliği yalanlamanın âkibetinden sakındırmak için peygamberleri yalanlamış olan Antakya beldesinin halkı ile ilgili kıssayı anlatır. Kavmine nasihat eden, sonunda kavmi tarafından öldürülen ve Yüce Allah tarafından cennete sokulan mümin dâvetçi Habîbu'n-Ncccâr'm durumunu anlatır. Yüce Allah onu öldürenleri mühlet vermeksizin öldürücü ve yok edici bir sesle cezalandırmıştır. Ardından bu harika kâinatta Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren delilleri ele alır. Buna, arz sahnesinden başlayarak gündüzün kendisinden sıyrılmasıyla karanlık olan gece sahnesinden, Allah'ın kudretiyle bir yörüngede dönen parlak güneş sahnesinden, yörüngelerinde derece derece şekil alan aydan ve ilk insanların nesillerini yüklenip taşıyan dolu gemiden bahseder.
   En sonunda kıyamet ve onun korkunç hallerinden, sûr'a üfürüldüğünde insanların kabirlerinden kalkacağı diriliş ve haşir nemasından, cennet ve cehennem ehlinden, o korkunç günde müminlerle mücrimlerin birbirlerinden ayırt edileceğinden, neticede bahtiyarların Naîm cennetlerinde, ve bahtsızların da cehennemin alt tabakalarında yer alacağından haber verir. Öldükten sonra dirilme ve hesap denilen ana konuyu ele alıp onunla ilgili kesin delilleri ortaya koyarak sona erer.
   Rasûlullah (s.a.) bu mübarek sûrenin fazileti hakkında şöyle buyurdu: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de "Yûsîn"dir. Ümmetimden her insanın kalbinde bu sûrenin bulunması hoşuma gider."


Es-SÂFFÂT - 37

   Mekke'de nazil olup 182 âyetten meydana gelmiştir. Kullara; Allah'a ibadetten ayrılmayan, temiz meleklerden oluşan o yüce topluluğu hatırlattığı ve o yüce topluluğun mükellef oldukları vazifeleri anlattığı için bu sûreye "Saffat sûresi" adı verilmiştir.
   Saffat sûresi; Allah'ın birliği, vahy, öldükten sonra dirilme ve hesap gibi, temel islam inançlarını ele alan Mekkî sûrelerdendir. Bu sûre iman esaslarını ele alan diğer Mekkî sûrelerin özelliklerini taşımaktadır.
   Bu mübarek sûre, namazda ayaklarını saf saf tutan veya Allah'ın emrini beklemek üzere kanatlarını saf saf bağlayan, bulutlan, Allah'ın dilediği tarafa sevketmek üzere hareket ettiren melâike-i ebrârdan söz ederek başlar. Sonra cinlerden ve onların parlak yıldızlarla taşlanıp kovulmaya mâruz kalmalarından bahseder. Böylece Allah'la cinler arasında bir yakınlık olduğuna inanan câhiliye halkının hurafelerini reddeder. Öldükten sonra dirilmeden, hesaptan ve müşriklerin bunu inkâr etmelerinden, çürüyüp dağılmış kemikler haline geldikten sonra ikinci defa dünyaya gelmeyi uzak görmelerinden bahseder. Öldükten sonra dirilmeye iman esasını pekiştirmek için mümin ve kafir kıssasını ve dünyada bunlar arasında geçen konuşmayı ve bundan sonra müminin cennette, kâfirin de cehennemde ebedî kalmasıyla, her birinin vardığı neticeyi beyan eder.
   Bütün bunlarla beraber sûre; Nuh (a.s.)dan başlayarak sırasıyla ibrahim, ismail, Musa ile Harun ve İlyas ile Lût (a.s.) gibi bazı peygamberlerin kıssalarım anlatır, ismail (a.s.) kurban edilmesi ve Halil ibrahim (a.s.)in gördüğü rüyayı beyan eder. Bu mübarek sûre, Allah'ın yardımının dünya ve âhirette peyam-berleri ve velileri için, iyi sonucun da takva sahipleri için olduğunu açıklayarak sona erer.


SÂD - 38

   Mekke'de nazil olmuştur. 88 âyetten meydana gelir. Bu mübarek sûreye "Sâd sûresi" adı verilir. Zira sûre bu harfla başlar, Sâd, hecâ harflerinden bir harftir. Sûreye bu ismin verilmesi, Yüce Allah'ın, kendisiyle öncekilere ve sonrakilere meydan okuduğu bu mucize kitabın şanını yüceltmek içindir. Sûrenin hedefi, islâm inanç esaslarını işleyen Mekkî sûrelerin hedefi ile aynıdır.
   Bu mübarek sûre, Kur'an'ın hak ve Muhammed (s.a.)in gönderilmiş bir peygamber olduğuna dâir öğütler ve dikkat çekici ve hayret verici haberler içeren mucize Kur'an'a yeminle başlar ve Allah'ın birliğinden, müşriklerin o birliği inkârından, Peygamber (s.a.)in kendilerini Allah'ı birleme dâvetine aşırı derecede şaşmalarından söz eder. Daha sonra de Mekke kâfirlerine; onlardan önce geçmiş olup, yalanlama ve sapıklık suretiyle zulmetmiş olan azgın zorbaları ve suç işlemeleri yüzünden başlarına gelen azap ve cezayı anlatır.
   Bundan sonra, Mekke kâfirlerinden gördüklerinden dolayı Peygamber (s.a.)i teselli etmek ve duyduğu acılan ve üzüntüleri hafifletmek için bazı mübarek peygamberlerin kıssalarını ele alır. Allah'ın peygamberi Dâvud ile oğlu Süleyman (a.s.)ın kıssasını ve bunlardan her birinin mâruz kaldığı imtihanı anlatır. Bunun ardından Eyyûb (a.s.)un imtihan edilişini ve İshak, Yâkub, ismail ve Zülkifl (a.s.)i naklederek, Allah'ın, peygamberlerini ve mümtaz kullarını imtihandaki kanununu ele alır.
   Bunlarla beraber, görünen bu kâinatta ve ondaki eşsiz sanatta Allah'ın birliğini ve gücünü gösteren delillere işaret eder. Bu işaret, bu kâinatın boşuna yaratılmadığına, ikinci bir yurdun mutlaka gerektiğine dikkat çekmek içindir.Sûre, Rasûlullah (s.a.)ın esas vazifesini anlatarak sona erer.


Ez-ZÜMER - 39

   Mekke'de nazil olmuştur. 75 âyetten ibarettir. Cenab-ı Allah, içinde bahtiyar zümre olan cennet ehli ile bedbaht zümre olan cehennem ehlini anlattığı için bu sûreye "Zümer sûresi" adı verilmiştir. Bu mübarek sûre geniş ve tafsilatlı bir şekilde Allah'ın birliği, yani tevhid inancından bahseder. O kadar ki bu, sûrenin ana konusu haline gelmiştir. Söze, Muhammed (s.a.)in ebedî mucizesi olan Kur'an'dan söz ederek başlar. Rasûlullah (s.a.)a, dini yalnız Allah'a tahsis etmesini ve O'nu yaratılmışlara benzetmekten uzak olmasını emreder. Müşriklerin, putlara tapma ve onları şefaatçi yapmaları meselelerini anlatır ve buna kesin delille cevap verir. Alemlerin Rabbinin birliğine dâir hüccet ve delilleri anlatır. Bu deliller, onun gökleri ve yeri benzersiz yaratmasında, gece ve gündüzün meydana gelmesinde, güneş ve ayı yürütmesinde ve insanı, rahmin karanlıklarından alarak merhale merhale yaratmasında da görülür, iman meselelerini açık ve seçik bir şekilde ele alır. Mücrim kâfirlerin âhiretteki bize kapalı hüsran perdelerini açar. Zira onlar orada çeşit çeşit azabı tadarlar. Onları üstlerinden ve altlarından ateşten gölgeler kaplar.
   Bunlarla beraber sûre bir tek ilâha ibâdet eden ile, işitmeyen ve cevap vermeyen birçok ilâha kulluk eden arasındaki büyük farkı açıklayacak bir misal verir. Sonra yeni âyetler gelir; kendilerine ansızın ölüm ya da farkına varmadıkları bir yerden ansızın azap onlara gelmeden önce, kullan Rablerine dönmeye çağırır.
   Bu mübarek sûre; ölüm, tekrar dirilme ve haşir nefhalarıyla bunların ardından gelen âhiretin korku ve şiddetlerini anlatır. Büyük haşir gününde takva sahibi iyi kimseler bölük bölük cennete, suçlu ve kötüler de bölük bölük cehenneme sevkedilirler. Peygamberler, sıddîklar, şehidler ve iyi kişilerin hazır bulunduğu o korkunç sahneyi beyan eder.


El-MÜ'MİN - 40

   Mekke'de nazil olmuştur. 85 âyetten ibarettir. Bu sûreye Gâfir (bağışlayan) sûresi denilmesinin sebebi; Yüce Allah'ın, kendisinin güzel sıfatlarından olan bu sıfatı sûrenin başında zikretmesidir. Ayrıca Firavun ailesinden mümin bir kişinin kıssası anlatıldığı için bu sûreye "Mümin" sûresi de denilmiştir. Diğer sûreler gibi bu sûrede inanç konularına önem verir. Sûrenin en çok önem verdiği konu hemen hemen "Hak ile bâtıl" ve "Hidayet ile sapıklık" arasındaki savaştır. Bunun içindir ki, sûrenin havası sertlik ve şiddet ile dolu olarak gelmiştir. Bahse, Yüce Allah'ın güzel sıfatlarının ve büyük alâmetlerinin yüceliğini anlatarak başlar. Sonra, Allah'ın varlığını gösteren deliller hakkında kâfirlerin mücadelesini anlatır. Yüce Allah, ölen kâfirleri güçlü ve kuvvetli birinin yakalayışı gibi yakalamış ve onlardan hiçbiri kurtulamamıştır. Bu korkunç hava arasında, Arş'ı tanıyan meleklerin huzur ve huşu içersinde Allah'a dua ettikleri beyan edilir. Bazı âhiret sahnelerini ve korkunç ahvalini anlatır. Kullar hesap için Yüce Allah'ın huzuruna çıkıp korku ve huşu içersinde durmaktadırlar. O zaman kalb-ler neredeyse yerinden kopacak gibidir. O korkunç yer ve o zor günde insan yaptıklarının karşılığını alır.
   Daha sonra Musa (a.s.)nın zorba ve azgın Firavunu hakka davet kıssasına gelir. Firavun, imanın toplum arasında yayılmasından korktuğu için, kibir ve zorbalığı ile Musa' yı (a.s.) ve ona uyanları öldürmek ister. Bu kıssa Firavun ailesinden, imanını gizleyen mümin bir adamın ortaya çıkışı ile Firavunun, yardımcı ve destekçileriyle birlikte denizde boğularak yok olması ve hak dâvetçisi o mümin ile diğer müminlerin kurtulmasıyla sona erer.
   Bu mübarek sûre; yalanlayanların, azgın ve zorbaların gaflet içerisinde şaşkın şaşkın dururlarken kendilerini yakalayan azap sahnesini anlatarak sona erer.


FUSSILET - 41

   Mekke'de nazil olmuştur. 54 âyetten meydana gelir. Cenab-ı Hak bu sûrede âyetlerini tafsil edip açıkladığı, kudretinin delillerini, yüceliğinin ve azametinin fevkalâdeliğini izah ettiği, kâinatın halikı olduğunun kesin delillerini gösterdiği için; bu mübarek sûreye "Fussilet sûresi" adı verilmiştir. Bu sûre; Allah'ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap gibi, Islâmî inançları ele alır. Esas ve hedef bakımından diğer Mekkî sûreler gibidir. Söze, Muhammed' in (s.a) doğruluğunu gösteren apaçık delillerle Allah katından inmiş olan Kur'an'dan başlar. O Kur'an, Rasûlullah (s.a.)in ebedî mûcizesidir.
   Bu sûre vahiy ve peygamberlik konusunu ele alır. Peygamberin bir insan olduğunu, Yüce Allah'ın ona vahyettiğini ve peygamberlik lütfettiğini, Allah'a davet ve dosdoğru dini tebliğ için onu seçtiğini açıklar.
   Daha sonra hayatın ilk yaratılış sahnesini, yani göklerin ve yerin, bu ince ve sağlam şekille yaratılmasını anlatmaya geçer. Bu şekil, Allah'ın âyetlerinden yüz çevirenlerin dikkatlerini, bakma, düşünme ve tefekkür etmeye çeker. Fakat yine de küfür karanlığından çıkamazlar. Halbuki bütün kâinat, Allah'ın yüce olduğuna şâhidlik etmektedir. Bu meyanda yalanlayanların helak oluşlarını hatırlatır ve Ad kavminden örnekler getirir. Cürüm işleyenleri anlattıktan sonra, Allah'ın dini ve şeriatı üzerinde dosdoğru yürüdükleri için kendilerine Allah'ın cennetlerde peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle birlikte emniyet içinde yaşamayı lütfettiği takva sahibi müminlerden bahseder. Daha sonra bu sûre Allah'ın âyetlerini inkâr eden ve her türlü apaçık âyetleri görmezlikten gelen inkarcıların durumundan bahseder ve Kuran' ın haber verdiğinin doğru olduğuna delil getirsinler diye; âhir zamanda bu kâinatın bazı sırlarını insanlara göstereceğine dâir Allah'ın onlara verdiği sözle sona erer.


Eş-ŞÛRÂ - 42

   Mekke'de nazil olmuştur. 53 âyettir. Bu sûreye; İslâm' da meşveretin yüceliğini ifade etmek ve müminlere, hayatlarını bu en üstün me-tod olan "Meşveret metodu" üzerine yürütmelerini öğretmek için, "Şûra" ismi verildi. Çünkü istişarenin fert ve toplum hayatındaki çok mühim yeri inkâr edilemez bir gerçektir ve insan hayatı için vazgeçilmez bir düsturdur.
   Bu değerli sûrenin konusu; peygamberlik, öldükten sonra dirilme meselelerini ele alan ve Mekke'de inen diğer sûrelerin konularının aynıdır. Sûrenin asıl hedefi ve en çok üzerinde durduğu konu "Vahiy ve peygamberliktir. Söze vahyin ve peyamberliğin kaynağını açıklayarak başlar. Sonra müşriklerin durumunu ve onların Allah'a çocuk ve zürriyed isnat etmelerini açıklar. Bu o kadar kötü bir isnattır ki; o çirkin sözün dehşetinden neredeyse gökler çatlar. O müşrikler sapıklıkları içinde bocalarken, o anda yüce topluluk, Allah'ı tesbîh etme ve onu yüceltme hususunda kendilerinden geçerler.
   Dinin, Allah'ın peygamberlerine gönderdiği tek din olduğunu, her ne kadar peyamberlerin şeriatları değişse de, dinlerinin bir olduğunu, bunun da Nuh, Musa, İsa (a.s.) ve diğer değerli peygamberlere gönderilen islâm dini olduğunu açıklar.
   Daha sonra sûre, Kur'an'ı yalanlayan, öldükten sonra dirilme ve hesabı inkâr edenlerden söz eder. Onları şiddetli azap ile uyarır. Oysa onlar dünyada alay ediyor ve kıyametin çabucak kopmasını isteyip duruyorlardı.Bu mübarek sûre, şu görünen âlemdeki iman delillerini anlattıktan sonra, insanları, mal ve dostun fayda etmeyeceği o zor gün ansızın gelmeden önce, Allah'ın dâvetine icabet etmeye ve O'nun hükmüne boyun eğip teslim olmaya çağırır ve en sonunda basta başladığı gibi, vahy ve Kuran' dan söz ederek sona erer.


Ez-ZUHRUF - 43

   Mekke'de nazil olmuştur. 89 âyettir. Bu sûrede; dünyanın geçici malı ve aldatıcı parlaklığı; çok güzel bir sekli olan, insanların çoğunun aldandığı parlak yaldıza benzetildiği için, buna yaldız manasına gelen "Zuhruf sûresi" adı verilmiştir. Onun içindir ki, dünya malını iyiler de elde eder, kötüler de. Âhirete gelince; Yüce Allah onu sadece takva sahibi kullarına verir. Dünya fânî, âhiret ise ebedî yaşama yurdudur. Mekke'de inen diğer sûreler gibi İslâmî inanç ve iman esaslarını, yani Allah'ın birliğine, peygamberliğine, öldükten sonra dirilme ve hesaba inanmayı ele alır. Vahyin kaynağını ve bu Kur'an'ın doğruluğunu isbat için deliller arzeder. O Kur'an'ı Yüce Allah, Ümmî Peygambere (s.a.) en açık bir dil ve en parlak bir ifade ile indirdi ve Peygamber(s.a.) için apaçık bir mucize oldu.
   Akabinde sûre Yüce Allah' ın, bu geniş kâinata dağılmış kudretinin ve birliğinin delillerini anlatır. Bu deliller; gökte, yerde, dağlarda, çukurlarda, denizlerde, nehirlerde, gökten inen yağmurda, su üzerinde yürüyen gemilerde ve etlerini yemeleri ve sırtlarına binmeleri için, Allah' ın insanların emrine verdiği hayvanlarda vahidiyet sikkeleridir. Bununla beraber cahiliye toplumun yaşadığı hurafe ve putperestlikleri anlatır: onlar kız çocuklarından hoşlanmazlar; buna rağmen meleklerin Allah'ın kızları olduklarını iddia ederlerdi. Dolayısıyla bu âyetler o sapmaları düzeltmek, ruhları ilk yaratılışlarına ve önceki kesin hakikatlere döndürmek için gelmiştir, ibrahim (a.s.)'in davetini özet olarak anlatır: Müşrikler, kendilerinin onun soyundan geldiğini ve onun dini üzere olduklarını iddia ediyorlardı. Sûre bu iddialarında onların yalancı olduğunu göstermiştir. Daha sonra sûre müşriklerin Hz. Muham-med' in (s.a.) peygamberliği hakkındaki şüphenin yanlış olduğunu açıklamaya başlar.
   Bu sûre o hakikati pekiştirmek için Musa (a.s.) ile Firavun kıssasını anlatır. Zira Kureyş kâfirleri gibi, zorba Firavun da, mülkü ve saltana-tıyla Hz. Musa (a.s.)ya karşı üstünlük taslayıp övünüyordu. Ancak âkibeti gark ve helak oldu. En sonunda sûre âhiretin bazı hallerini, sıkıntı ve şiddetlerini, cehennem sıkıntıları içinde halden hale geçen suçlu bedbahtların durumlarını açıklayarak sona erer.


Ed-DUHÂN - 44

   Mekke'de nazil olmuştur. 59 âyettir. Yüce Allah duhânı; yani dumanı, kâfirleri korkutmak maksadıyla bir mucize kıldığını bu sûrede açıkladığı için, "Duhân sûresi" adını almıştır.
   Bu mübarek sûre inancı yerleştirmek ve iman esaslarını sağlamlaştırmak için; Mekke'de nazil olan diğer sûrelerin de gayesi olan; "Allah'ın birliği", "peygamberlik" ve "öldükten sonra dirilme" meselelerini ele alır. Söze, ebedî mucize olan Kur'an-ı Kerîm'den söz ederek başlar. Kuran; Allah yeryüzüne ve onda bulunanlara vâris oldukça devam edecek olan Kitab'dır. Şüphesiz her şey yalnız O'na döndürülecektir. Sûre, ömür gecelerinin en faziletlilerinden olan "Kadir gece-si"nde indirilmiştir.
   Mahlukatın işlerinin genişçe planlandığı, Allah'ın semavî kitapların sonuncusunu, peygamberlerin sonuncusu Muham-med (s.a.)'e indirmek için seçtiği o yüce gecenin şerefini beyan eder. Sonra bu sûre müşriklerin Kur'an hakkında kuşku ve şüphe içinde olduklarını anlatır ve onları şiddetli azap ile uyarır. Ayrıca Firavun' un kavminden ve azgınlıkları ve suç işlemeleri neticesinde başlarına gelen azap ve cezadan bahseder. Onlar yok olduktan sonra bıraktıkları eserlerden yani köşkler, evler, bağ ve bahçeler, ırmaklar ve pınarlardan ve Isrâilogulları'nın onlara vâris oluşundan, Allah'ın emirlerine isyan eden İsrâilogulları'nın başına gelen felaketten bahseder.
   Sûre, Kureyş müşriklerinin öldükten sonra dirilme ve haşri inkâr ettiklerini, bu meselede Peygamber' i (s.a.) yalanladıklarını anlatır. Onların hakkında daha önceki ümmetlerde olduğu gibi suçlu azgınların yok edileceğine dâir olan ilâhî kanunun değişmeyeceğini bildirir. Teşvik ve müjdeleme ile korkutmayı biraraya getirmek suretiyle, iyiler ve kötülerin akıbetlerini açıklayarak son bulur.


El-CÂSİYE - 45

   Mekke'de nazil olan bu sûrenin 14 âyeti Medine'de indirilmiştir. 37 âyetten ibarettir ve Duhân sûresinden sonra nazil olmuştur, insanların kıyamet gününde karşılaşacakları sıkıntı ve şiddetleri anlattığı için bu sûreye "Casiye sûresi" adı verilmiştir. Zira o arada mahlûkat hesabı beklerken, korkudan diz üstü çökmüştür, insanları, akla gelmeyecek şiddet ve sıkıntılar bürümüştür.
   Bu sûre tafsilatlı bir şekilde Allah'a ve birliğine imanı, Kur'an'a ve Hz. Peygamber'in (s.a.) peygamberliğine imanı, âhirete, öldükten sonra dirilmeye imanı ve hesabı ele alır. Bu mübarek sûrenin ağırlık noktası ise; Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın birliğine dâir delil ve hüccetleri beyandır. Kur'an'ı ve onun kaynağının hüküm ve hikmet sahibi olan Allah (cc) olduğunu anlatarak söze başlar. Daha sonra bu geniş âlemde yayılmış olan kevnî delilleri anlatır: Eşsiz göklerde, geniş yeryüzünde, insanın, diğer hayvanların ve mahlûkatın yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini tâkib etmesinde, rüzgârların ve yağmurların emir altına alınmasında deliller vardır. Bunların hepsi Allah'ın yüceliğini, gücünü ve birliğini anlatan delillerdir.
   Allah'ın kullarına lütfettiği nimetleri anlatır ki; Allah'ın, kendilerine bol bol verdiği nimetleri düşünsünler, O'na şükretsinler; bu açık ve gizli nimetlerin kaynağının bir olan Allah olduğunu ve Allah'dan başka ne bir yaratıcı ve ne de bir rızık verici bulunmadığını bilsinler. Bundan sonra sûre, Kur'an' ı yalanlayan mücrimlerden bahseder. Onlar Kur'an'ın nurlu âyetlerini dinleyip de, kibir ve taşkınlıktan başka bir şeyleri artmayan kimselerdir. Sûre onları, cehennemin alt tabakalarında elem verici bir azapla uyarır.
   Bu mübarek sûre, Allah'ın (c.c.), İsrâiloğulları' na olan çeşitli ikramlarından ve onların bu lütuf ve ihsana inkâr ve isyanla karşılık vermelerinden, mübarek peygamberlerin daveti karşısında azgın suçluların tutumundan, Allah'ın adalet ve hikmetine göre suçluların iyi amel edenlerle, kötülerin de iyilerle bir tutulamayacağından bahseder. Daha sonra da müşriklerin sapıklığa düşme sebebini açıklar. En sonunda sûre, kıyamet günündeki âdil hesabı anlatarak sona erer.


El-AHKÂF - 46

   Mekke'de nazil olmuştur. 35 âyetten müteşekkildir. Ahkâf; taşkınlıkları ve zorbalıkları yüzünden Allah'ın yok ettiği Ad kavminin yurdu olduğu için, bu sûreye Ahkâf sûresi denmiştir. Ad kavminin meskun olduğu yer Yemen diyarında Ahkâf mıntıkasında idi. Ele aldığı konular bakımından Mekke'de inen sûrelerin aynıdır. Yani Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme ve ceza ile ilgili meseleleri ele alır.
   Bu mübarek sûre, başlangıçta, Allah tarafından hak olarak indirilmiş olan Kur'an-ı Kerîm'den, sonra da müşriklerin ibadet ettikleri ve ilâh olduklarına, Allah katında kendileri için şefaat edeceklerine inandıkları putlardan bahseder. Böylece onların düştükleri sapıklığı ve hatayı açıklar. Daha sonra müşriklerin Kuran hakkındaki şüphelerini anlatır ve açık ve kesin delillerle bu şüpheleri ortadan kaldırır. Daha sonra insanlığın hidayet ve sapıklığı hususunda iki misal verir. Bu misaller; itaatkâr ve takva sahibi bir oğul ile, fıtratı bozuk, isyankâr, inkarcı ve bedbaht bir oğuldur. Ve bunların vardıkları neticeyi beyan eder.
   Sonra sûre, Hûd' un (a.s.) azgın kavmi "Ad" ile olan kıssasını anlatır. Bu kavim ülkede taşkınlık yapmış, sahip oldukları güç ve kuvvete aldanmıştı. Kureyş kâfirlerini; içinde bulundukları taşkınlık, Allah'ın emirlerine karşı kibirlenme ve peygamberi yalanlamadan sakındırmak için, Ad kavminin âkibetinden, yani Allah'ın onları şiddetli bir rüzgârla yok etmesinden bahseder.
   Bu mübarek sûre neticede cinler grubunun kıssasını anlatarak sona erer. Bu cinler Kur'an'ı dinlemiş, ona inanmış, sonra da kavimlerini imana çağırmak üzere onlann yanına dönmüşlerdir.


MUHAMMED - 47

   Ana konusu Allah yolunda cihad olan Muhammed sûresi Medine'de nazil olan sûrelerdendir. 38 âyettir. Medine'de inen diğer sûreler gibi ahkâm yönü ağır basar. Sûre; savaş, esirler, ganimetler ve münafıkların durumları ile ilgili hususları kapsar. Söze Allah ve peygamber düşmanı kâfirlere karşı harp ilan ederek başlar, insanları Allah' ın (c.c.) dininden alıkoymak için İslâm' a karşı savaşan, Peyam-beri (s.a.) yalanlayan ve Muhammedî davetin önüne sed çekmek isteyen kimseler hakkında; "inkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır" buyurulmaktadır.
   (Savaşta) inkâr edenle karşı karşıya geldiğinizde boyunlarını vurun. Neticede onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın. diyerek hiçbir güç ve kuvvetleri kalmayacak şekilde müminlere, onlarla savaşmayı emreder. Daha sonra bu sûre; "Ey imân edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam tutar" diyerek, zafere giden yolu beyan eder. izzet ve zafere giden yolu açıklar. "Onlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerinin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Allah onları yere batırmıştı. Kâfirlere de onların benzeri vardır" bu-yurularak Mekke kâfirlerine, geçmiş milletlerden azgın zorbalar misal getirilir.
   Bu sûre münafıkların özelliklerini genişçe ele alır. insanları onlann hilelerinden sakındırmak için, kötülüklerini ve rezilliklerini ortaya koyar. "Biz isteseydik onları sana gösterirdik de sen onları simalarından tanırdın" buyurur.
   Bu mübarek sûre, cihada davetle başladığı gibi; başı ile sonunun tenasübü ve müminleri gayrete getirme ifadeleriyle, yine cihada davetle sona erer. Böylece şer, fesat ve küfür karşısında zilletten sakındınr.


El-FETİH - 48

   Medine'de nazil olmuştur. 29 âyettir. Yüce Allah bu sûrede, müminlere Feth-i mübîn'i müjdelediği için Fetih sûresi adı verildi. Bu mübarek sûre muamelat, ibâdet, ahlâk ve tevcîh gibi esas hükümleri ele alır. Diğer Medenî sûreler gibi ahkâm yönüne ağırlık verir. Sûrede, hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber (a.s.) ile müşrikler arasında yapılan Hudeybiye banşı anlatılır. Bu barış "Mekke Fethi" için bir başlangıç olmuştur. Müminlerin üstünlüğü, zaferi ve hükümranlığı bu fetihle tamamlanmış, insanlar bölük bölük Allah'ın dinine girmişlerdir.
   Sûre müminlerin cihâdından ve sahabenin Rıdvan biatinden söz eder. Bu biat, şanı yüce bir biattir. Zira Yüce Allah bunu mübarek kıldı, biati edenlerden razı oldu ve onu yüce Kitab'ına nakşetti. "Andol-sun ki, o ağacın altında sana biat ederlerken, Allah müminlerden razı olmuştur." Bununla beraber sûre, Rasûlullah (s.a.) ile birlikte çıkmayan bedevilerle, münafıklardan da bahseder.
   Sûre, Rasûlullah' ın (s.a.) gördüğü sadık rüyadan bahseder. Ashab (r. anhum) bu rüyaya sevinmiş ve mutlu olmuştu. Bu rüya, Rasûlullah' ın, (s.a.) müslümanlarla emniyet ve huzur içersinde Mekke'ye girdiğini gördüğü rüyadır. Bu sadık rüya gerçekleşmiş ve müminler emniyet ve huzur içinde, umre yapmak üzere Mekke'ye girmişlerdir. En sonunda bu mübarek sûre, Rasûlullah' ı (s.a.) ve onun seçkin ve temiz ashabını överek sona erer.
   Bu mübarek sûre, Rasûlullah (s.a.) Hudeybiye'den döndükten sonra nazil olmuştur. Sûre nüzul edince Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Andolsun bu gece bana öyle bir sûre indi ki; o bana, dünyadan ve içinde bulunanlardan daha sevimlidir: "Biz sana apaçık bir fetih nasip ettik..." (Buharî)


El-HUCURÂT - 49

   Medine' de nazil olmuştur. 18 âyettir. Yüce Allah bu sûrede Peygamber (s.a.)in evlerinin; yani müminlerin tertemiz annelerinin oturmuş olduğu odaların mahremiyetini anlattığı için, buna "Hucurat sûresi" adı verilmiştir. Bazı müfessirlerin "Ahlâk sûresi" dediği bu sûre ebedî terbiye hakikatlerini ve üstün medenî esasları kapsar. Allah'ın şeriatı ve peygamberin emri karşısında Allah'ın, müminlere takınacakları yüce ahlâk düsturunu öğretmesiyle başlar. Bu düstur müminlerin, Peygamber (s.a.)le istişare etmeden onun huzurunda herhangi bir görüş bildirmemek veya hüküm vermemek, ya da bir karar vermemektir. Diğer bir düstur da sahabenin Peygamber (s.a.) ile konuştuklarında seslerini alçaltmalarıdır. Çünkü o, sıradan insanlar gibi değildir. Aksine o, Allah'ın Rasûlüdür. içtimaî (sosyal) bir terbiye olarak da müminlere, şayialara kulak vermemelerini ve gelen haberleri tam olarak araştırmalarını emreder. Özellikle bu haber, güvenilir olmayan, ehliyetsiz veya yalancılıkla itham edilmiş bir şahsın verdiği bir haberse, onun araştırılmasını emreder.
   Diğer bir düstur olarak da; kaş göz hareketleriyle insanları maskaraya almak ve ayıplamaktan sakındırır. Gıybet, kusur araştırmak ve müminler hakkında sû-i zanda bulunmaktan meneder. Güzel ahlâka ve sosyal faziletlere davet eder. Gıybetten sakındırırken, onu hayret verici, eşsiz ve parlak bir ifadeyle yasaklar.
   Bu mübarek sûre imanı, sadece dille söylenen bir sözden ibaret zanneden ve gelip imanlarını Peygamber (s.a.)in başına kakan bedevileri anlatarak sona erer.


KAF - 50

   Bu mübarek sûre Mekke'de nazil olmuştur. 45 âyettir. Allah' ın birliği, risâlet ve öldükten sonra dirilme gibi İslâmî inanç esaslannı ele alır. Fakat en fazla öldükten sonra dirilme ve haşir konusuna önem verir. Kur'an bu konuyu parlak ve kesin delillerle ele alır. Teşvik ve korkutmayı bir arada zikrederek ruhları ihtizaza getirir. Ardından müşriklerin, yani yeniden dirilmeyi inkâr edenlerin dikkatlerini, Allah'ın yüce kudretine çeker. Yüce Allah'ın bu kudreti, bu görünen kâinatın sahifelerinde, göklerde ve yerde, suda ve bitkide, meyve ve tomurcukta, hurma ve ekinde tecellî etmektedir. Bundan sonra da geçmiş milletlerin yalanlayıcılarmdan ve onların başına gelen türlü musibet ve azaplardan söz etmeye geçer.
   Daha sonra da Sûr'a üfürülmesinden, kıyametin dehşetinden, insanların yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarılışından bahseder.


Ez-ZÂRİYÂT - 51

   Mekke'de nazil olmuştur. 60 âyettir. Bu mübarek sûre iman esaslarını yükselten, gözleri Allah' ın kudretine çeviren ve takva ve iman esasları üzerine yerleşmiş bir iman esası koyan sûredir. Söze; toz kaldıran, denizlerde gemileri yürüten rüzgârlardan, yağmur sularını taşıyan bulutlardan, bir olan Allah'ın kudretiyle su üzerinde giden gemilerden ve mahlukatın işlerini yürütmekle görevli temiz meleklerden söz ederek başlar. Ardından Kur'an-ı ve âhireti yalanlayan Mekke kâfirlerinin dünyadaki hallerini ve âhiretteki akibetlerini açıklar. Bundan sonra sûre, takva sahibi müminlerden ve Allah'ın âhirette onlara hazırladığı nimet ve ikramlardan bahseder. Bu geniş kâinatta, yani göklerde, yerlerde, dağlarda, vadilerde ve insanın eşsiz surette ve en güzel bir yaratılışla yaratılmasında, Allah'ın birliğini ve gücünü gösteren delillerden bahseder.
   Bundan sonra sûre, değerli peygamberlerin kıssalarından, azgın milletlerin peygamberlere karşı tutumlarından ve başlarına gelen azap ve helakten söz eder. Bu mübarek sûre, insan ve cinlerin yaratılmasındaki maksadı açıklayarak sona erer.


Et-TÛR - 52

   Mekke'de nazil olmuştur. 49 âyettir. Yüce Allah bu mübarek sûreye Hz. Musa (a.s.) ile konuştuğu Tûr dağına yemin ederek başladığı için, buna Tûr sûresi adı verildi. Diğer Mekkî sûreler gibi; tevhîd, peygamberlik, dirilme ve hesaba çekilme konularını ele alır.
   Bu mübarek sûre, âhiretin sıkıntı ve şiddetlerinden ve o korkunç yerde, yani hesap yerinde kâfirlerin karşılaşacağı şeylerden söz ederek başlar. Ardından Naîm cennetlerinde, koltuklar üzerinde karşılıklı oturan takva sahibi müminlerden bahseder. Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın aklından geçmeyen çeşitli nimetlerden faydalanılacakları anlatılır.
   Yine bu sûre Hz. Peygamber (s.a.)in peygamberliğini anlatır ve ona, kendisi ve peygamberliği hakkında müşriklerin söylediğine ve iftiracıların iftirasına aldırış etmeden, suçlu kâfirleri uyarmasını ve onlara gerçeği hatırlatmasını emreder. Müşriklerin, Peygamber (a.s.)'in nübüvveti hakkındaki bâtıl iddiâlannı reddeder ve onlara kuvvetli delillerle cevap verir. Sûre, kınama ve azarlama yoluyla, kâfirler ve putla-rıyla alay ederek sona erer.


En-NECM - 53

   Mekke'de nazil olmuştur. 62 âyettir. Mekke'de inen diğer sûreler gibi, umûmî çerçeve içersinde; peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesaba inanma konularından bahseder. Hz. Muhammed (s.a.)in mucizesi olan Miraç konusunu anlatarak söze başlar. Ardından müşriklerin Allah'dan başka tapmış oldukları putlara temas eder. Sûre, ilâh oldukları iddia edilen putların ve Allah'dan başkasına ibâdetin bâtıl olduğunu açıklar. Kıyamet günündeki âdil cezadan bahseder. O gün herkese, yaptığının karşılığı verilir, insanlar, iyiler ve kötüler olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
   Bu mübarek sûre Yüce Allah'ın hayat verme, öldürme, öldükten sonra diriltme, zenginleştirme, fakirleştirme ve erkek ve dişi çifti, atılan bir damla sudan yaratma hususundaki kudretinin alâmetlerini anlatır. Sûre Ad, Semûd, Nuh ve Lût kavmi gibi azgın milletlerin başına gelen azap ve helaki anlatarak sona erer.


El-KAMER - 54

   Mekke'de nazil olmuştur. 55 âyettir, islâm'ın iman esaslarını ele alır. Sûrede Kur'an'ı yalanlayanlara karşı şiddetli hücum vardır. Tehdit ve korkutma, fazla miktarda işlenmiştir. Çeşitli azap ve helak sahnelerini de anlatan bu mübarek sûre, ayın yarılaması mucizesini anlatarak söze başlar. Bu meşhur hadise müşriklerin Peygamber (a.s.)'den, doğruluğunu gösteren açık bir mucize istedikleri zaman meydana gelmiştir. Sonra bu sûre kıyametin şiddet ve sıkıntılarından söz etmeye başlar.
   Mekke kâfirlerinden sonra söz, yalanlayanların yıkılıp gitmelerine ve dünyada başlarına gelen çeşitli azap ve helake gelir ve bunu anlatmaya Nuh (a.s.)un kavminden başlar. Ardından da söz, geçmiş milletlerden peyamberleri yalanlayan ve dolayısıyla Yüce Allah tarafından korkunç bir şekilde helak edilen ve toptan yok edilen, Ad, Semûd, Lût, Firavun kavimleri gibi azgın zorbalara gelir. Bunların başlarına gelen türlü azapları tasvir ederek anlatır. Sonra da Kureyş'e hitap etmeye yönelir ve onları kötü bir şekilde yıkılıp gitmekten sakındırır.
   En sonunda da terğib ve terhib (teşvik ve korkutma) üslubunu kullanarak mesud ve takva ehli kimselerin âkibetini beyan ederek biter.


Er-RAHMÂN - 55

   Mekke' de nazil olmuştur. 78 âyettir, islâm inancının temel esaslarını ele alır. Hadîste şöyle buyrulmustur: "Her şeyin bir gelini (süsü) vardır. Kur'an-ın gelini de Rahman süresidir."
   Söze, Yüce Allah'ın, kullarına lütfettiği, sayılmayacak kadar çok ve açık nimetlerini sayarak başlar. Bu nimetlerin başında Kur'an'ı öğretme nimeti gelir. Sonra sûre varlık sayfalarını açar: Bu sayfalar nimet ve alâmetler, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, direksiz yükseltilmiş olan gök... Ve kendileriyle kudreti ve sanatı görülen fevkalade şeyler, rızık-larla dolup taşan yeryüzü... Felekleri yürütmesinde ve denizin dalgalarını yararak hareket eden büyük gemileri insanların emrine vermesinde Yüce Allah'ın açık kudretini gösteren delillerden bahseder. Ardından bu sayfalan durup fâni oluş sayfalarım açar.
   Sûre kıyametin korkunç ahvalini ele alarak, suçlu bedbahtların durumunu ve o zor günde karşılaşacakları korku ve sıkıntıları anlatır. Bu azap sahnesini anlattıktan sonra da takva sahiplerine verilen nimet sahnesini geniş bir şekilde ele alır.
   En sonunda sûre, Yüce Allah'a tazim ve övgü ile sona erer.


El-VÂKIA - 56

   Mekke' de nazil olmuştur. 96 âyettir. Bu mübarek sûre kıyametin hallerini, kıyamet koparken meydana gelecek olan dehşetli durumları ve insanlann üç gruba ayrılışlarını anlatır. Bu üç grup; amel defterleri sağından verilenler, amel defterleri solundan verilenler ve sâbikûn (öndekiler)dur. Bu sayılan üç grubun akıbetini ve Allah'ın onlar için kıyamet günü hazırlamış olduğu âdil mükâfat ve cezayı anlatır.
   Bununla beraber insanın yaratılmasında, bitkilerin çıkarılmasında, yağmurun indirilmesinde ve Allah' ın ateşe vermiş olduğu güçte; O'nun varlığını, birliğini... ve eşsiz yaratma ve meydana getirmedeki sonsuz gücünü gösteren deliller gösterir. Daha sonra Kur'an-ı Kerîm'in şanının yüce olduğunu, âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğini ve insanın ölüm anında karşılaşacağı sıkıntı ve korkulan anlatır. En sonunda da sûre bahtiyarlar, bedbahtlar ve cennet ehlinden hayırda öncülük eden üç grubu anlatıp, bunlardan her birinin akıbetini açıklayarak sona erer.


El-HADÎD - 57

   Medine' de nazil olmuştur. 29 âyettir. Bu mübarek sûrenin içinde demir mânasına gelen hadîd zikredildiği için, Hadîd sûresi adını almıştır. Demirin ise insan hayatındaki rolü anlatılamayacak kadar büyüktür. Adeta demirsiz hayatı düşünmek bile zordur. Diğer Medenî sûreler gibi yasama, eğitim ve yönlendirmeye önem verir, islam toplumunun yapısını; saf inanç, güzel ahlâk ve hikmetli kanun koyma esasına göre kuracak kaideleri koyar.
   Bu mübarek sûre söze Yüce yaratıcının büyüklüğünden söz ederek başlar ki; ağaç, taş, toprak, insan, hayvan ve cansız varlık olarak kâinatta ne varsa, hepsi onu tesbîh eder ve hepsi O' nun büyüklüğünü ikrar edip birliğine şâhidlik eder. Sûre; kâinatın tamamının Allah'ın mülkü olduğu ve tasarruf hakkının da yalnız O' na ait bulunduğundan, din ve Allah yolunda malı ve canı feda etmek gerektiğinden ve dünyaya ise asla aldanılmamasından önemle bahseder.
   Bundan sonra sûre Yüce Allah'ın güzel sıfatlarını ve yüce isimlerini anlatır. Ardından müslümanlan, islâm' ı aziz kılacak ve şanını yüceltecek şeyleri Allah yolunda harcamaya, cömertliğe çağıran âyetler gelir. Müminin dünyada mutluluğa, âhirette sevaba nail olması için, malı ve canıyla cihad etmesi gerektiğinden bahseder. Dünya ve âhiretin hakikatini anlatır ve onları en ince bir şekilde tasvir eder.
   Bu mübarek sûre, Rasûl-ü Ekrem (s.a.)in peygamber olarak gön-derilmesindeki gayeyi bildirerek, Yüce Allah' dan korkmayı ve peygamberlerine uymayı emrederek sona erer.


El-MÜCÂDELE - 58

   Medine' de nazil olmuştur. 22 âyettir. Zihar ve onu yapana farz olan keffâret, gizli konuşma, meclis âdabı, Peygamber (s.a.) ile özel konuşma istendiğinde önce fakirlere sadaka verme, Allah düşmanlarını sevmeme ve daha başka şeylere ait şer'î hükümleri içine alır. Bununla beraber münafık ve yahudilerden de söz eder.
   Söze, Havle bint-i Sa'lebe'nin yaptığı mücadele kıssasını anlatarak başlar. Havle'nin kocası ona zihar yapmıştı. Bu kadın Rasûlullah' a (sa) gelerek, kocasının kendisine yaptığı zulmü şikayet etti. Bu konuda Rasûlullah (s.a.) ile olan mücadelesinden sonra şöyle dedi: "Allah'ım! Sana şikayet ediyorum." Allah da duasını kabul etti. Şikayet ve sıkıntısını giderdi. Daha sonra sûre, zihar keffâretinin hükmünü ele alır. Ardından tenacîden yani iki veya daha çok kimse arasında yapılan gizli konuşmadan bahseder. Bu, müminlere eziyet vermek için, yahudi ve münafıkların âdetlerindendi. Sûre bunun hükmünü açıklar ve müminleri, bunun kötü sonuçlarından sakındırır.
   Bununla beraber lânetli yahudilerden ve münafıklardan geniş şekilde bahseder. Münafıklar yahudileri samimi arkadaşlar edinmişlerdir. Onları sever, onlarla dostluk eder ve müminlerin sırlarını onlara taşırlardı. Son olarak imanın aslı ve dinin en sağlam kulpu olan "Allah için sevme ve Allah için buğzetme" nin hakikatini açıklayarak sona erer.


El-HAŞR - 59

   Medine' de nazil olmuştur. 24 âyettir. Diğer medenî sûreler gibi ahkâm konularına önem verir. Yahudi aşireti olan Nadiroğulları gazvesi ana konuyu teşkil eder. Bunlar Rasûlullah (s.a.) ile yaptıktan ahdi bozdukları için Rasûlullah (s.a.) onlan Medine-i Münevvere'den sürgUn etmişti. Bu sûrede yahudilerle anlaşma yapan münafıklardan da söz edilir. Burada gazveler, cihad ve ganimetlerden bahsedilir.
   Bu mübarek sûre Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etme ve yüceltme ile başlar. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbîh etmektedir. O Azîz'dir, Hakîm' dir. Zira yahudilerin yurtlarından ve vatanlarından sürgün edilmesi, Allah'ın kudretinin bazı eserleri ve izzetinin tezahürleridir. Sonra fey' ve ganimet işini ele alıp, fey'in şartlarını ve hükümlerini açıklar, hikmetini izah eder. Bu mübarek sûre Rasûlullah (s.a.)ın ashabından (r.anhum) muhacirlerin faziletinden, ensarın da iyi davranışlarından güzel bir övgü ile bahseder. Bununla beraber sûre islâm'a karşı yahudilerle anlaşma yapan münafıkları da anlatır. Onlar için en kötü misalleri getirir. Müminlere soy ve sopun fayda vermeyeceği, mal ve makamın bir yarar sağlamayacağı o korkunç günü hatırlamalarını öğütler. Cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki korkunç farkı, bahtiyarlarla bedbahtların akıbetlerini açıklar.
   Bu mübarek sûre Allah'ın güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını anlatarak ve O' nun noksan sıfatlardan beri olduğunu belirterek sona erer.


El-MÜMTEHİNE - 60

   Medine'de nazil olmuştur. 13 âyettir. Fıkhî hükümlere ağırlık verir. Ana konuyu "Allah için sevme ve Allah için nefret etme" fikri teşkil eder. Bu sûrenin başında Yüce Allah, Allah düşmanlarıyla dost olmanın hükmünü de açıklamış ve Hz. İbrahim (a.s.) ve müminlerin müşriklerden uzak oldukları hususunda misaller getirmiştir. Ayrıca müslü-manlara karşı savaşmayanların hükmü ile hicret eden mümin kadınların hükmünü ve bu kadınların imtihan edilmelerinin zaruretini, iman ettikleri belli olunca da kâfirlere geri verilmemelerini, kâfirin nikâhının geçerli olmadığını ve diğer dinî hükümleri beyan eder.
   Daha sonra bu dünya hayatındaki akrabalık, soy ve dostluğun kıyamet günü insana hiç bir fayda vermeyeceğini açıklar, ibrahim (a.s.)'in ve ona uyanların iman edip müşrik olan kavimlerinden uzaklaştıklarını misal verir. Aynı zamanda müminlere düşman olmayıp onlarla savaşmayanlarım hükmünden bahseder.


Es-SAFF - 61

   Saff sûresi, Medine'de nazil olmuştur. 14 âyettir. Fıkhî hükümler ağırlıklıdır. Ana konusu savaştır. Zira sûreye bu ismin verilmesinin sebebi de budur. Savaş, cihad, Allah'ın dinini yüceltmek ve kuvvetlendirmek için O'nun yolunda canını feda etmek konusunu ele alır. Ayrıca müminin dünya ve âhirette mutluluğuna vesile olan kazançlı ticaretten bahseder.
   Yüce Allah'ı tesbîh ve yüceltmeden sonra, müminleri sözünden dönmekten ve üzerlerine aldıkları şeyleri yerine getirmemekten sakındırarak söze başlar. Sonra müminin şecaati ve cesaretinden, Allah düşmanlarıyla yapılan savaştan bahseder. Ardından yahudilerin Musa (a.s.) ile İsa' nın (a.s.) daveti karşısındaki tutumlarını ve bu iki peygamberin Allah yolunda çektikleri eziyetleri anlatır.
   Bu, Mekke kâfirlerinin eziyetlerine mâruz kalan Rasûlullah (s.a.) için bir tesellidir. Allah'ın, dinine, peygamberlerine ve dostlarına yardımı hususundaki kanununu anlatan sûre, müminleri teşvik üslubuyla kârlı bir ticarete çağırır ve onlan mal ve canlarıyla Allah yolunda cihada teşvik eder. En sonunda da müminleri Allah' ın dinine dâvet ederek sona erer.


El-CUM'A - 62

   Bu mübarek sûre Medine'de nazil olmuştur, 11 âyetten oluşur ve ahkâm âyetlerini ihtiva eder. Sûrenin en önemli ve asıl konusu; müminlere farz kılınmış olan Cuma namazının hükümlerinin açıklamasıdır. Bununla beraber Rasûiuliah (s.a.)m Peygamber olarak gönderilişini ele alır. Akabinde yahudilerin durumundan bahsedip, onların Allah'ın şeri-atinden yüz çevirmelerini ele alır. Onları, sırtında kitap taşıyan, fakat kendine bir faydası dokunmayan merkebe benzeterek, parlak ve mukteza-ı hale mutabık bir teşbihde bulunur.
   Ardından cuma namazının hükümlerini ele alır: Müminleri, namazı bırakıp ticaretle meşgul olmaktan sakındırarak, cuma namazına koşmalarını emrederek neticeye ulaşır.


El-MÜNÂFİKÛN - 63

   Medine'de nazil olmuştur; 11 (onbir) âyettir. Diğer Medeni sûrelerde olduğu gibi ahkâm ayetlerini ihtiva eder ve bu meseleleri ele alır.Nifak ve münafıklar sûrenin ana mevzusunu teşkil eder Bundan dolayı sûre bu adı almıştır. Sûre münafıkların tabiat ve sıfatlarını ele alır.
   Peygamber (s.a.v) e kurdukları komplolardan bahseder. Müminleri, münafıklar gibi; Allah'a (cc) ibadeti bırakıp dünya ile meşkul olmaktan sakındırır; Allah yolunda infaka davet eder.


Et-TEĞÂBÜN - 64

   Medine'de nazil olmuştur. 18 âyetten teşekkül etmiştir. Fıkhî yönü ağır basmakla beraber, üslup bakımından Mekkî âyetleri andırır.
   Allah (c.c.)ın kudretinden bahsederek söze başlar. Kudret eserlerini ve onların tesbîhini zikreder. Ardından Rabbini tanıyan mümin ile O'nun nimetlerine aldırış etmeyen kâfiri ele alır. Peygamberleri yalanlayan geçmiş ümmetleri ve başlarına gelen azap ve helaki misal verir. Müşrikler inansa da inanmasa da öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu beyan ederek, Rasûlullah'a itaati emreder. Bununla beraber, aile efradının fitnesinden de sakındırır.Neticede Allah'ın dinini yüceltmek için O'nun yolunda harcamayı emrederek sona erer.


Et-TALÂK - 65

   Medine'de nazil olmuştur. 12 Âyetten ibaret olan sûre; eşlerin durumlarıyla ilgili bazı hükümleri ete alır. Bunlar talâkla alakalı olarak; iddet, nafaka, mesken ve emzirme ücretiyle ilgili hükümlerdir.
   Bu mübarek sûre; istememekle beraber, âiie hayatının devamına imkân kalmadığı takdirde, yolların en İyisinin takibini ve bunun şeklini izah eder.İddet zamanının tesbiti için sayılmasını emreder. Bununla beraber Allah (c.c.) ın koyduğu sınırlara riâyet etmeğe ve emirlere isyan etmemeğe davet eder.
   İddet hükümlerini ele alarak, yaşlılık ve hastalıktan dolayı hayızdan kesilen kadının iddetini beyan eder. Bu meyanda henüz âdet görmeyenlerle hamilelerin iddetinden bahseder.
   Allah'dan korkmaya davet edip, nafakadan da bahseden sûre, neticede Allah'ın koyduğu hudutları geçmekten sakındırarak sona erer.


Et-TAHRÎM - 66

   Medine'de nazil olmuştur. 12 âyetten meydana gelmiştir. Hukukî meseleleri ele alır. Rasûlullah (s.a.) ın mübarek evi ve onun pak zevcelerinden bahseder. Başlangıçta Rasûlullah' ın (s.a), cariyesi Meriye el-Kıpti' yi kendine haram kılmasından ve zevcelerinden bazılarının isteklerinden dolayı, onlarla beraber bulunmaktan sakınmasını anlatır. Bu meyanda aile sırlarını tutmakla ilgili son derece ibretli bir hadiseyi ele alır.
   Bu sûreyle Rasûlullah (s.a.) ın zevceleri, birbirlerini basit şeylerden dolayı kıskanmalarından Ötürü sert bir şekilde kınanmışlardır.
   Sûre, sâlih müminin nikâhındaki kâfir eş ile kâfir günahkârın nikâhında bulunan mümine bir eşden misal getirerek sona erer.


El-MÜLK - 67

   Mekke'de nazil olmuştur. 30 âyetten meydana gelir. Diğer Mekkî sûreler gibi, inanç konularını ele alır. Allah-ü Teâlâ'nın büyüklüğü, ihya etmeğe ve öldürmeye gücü yettiğini isbat ile Allah'ın vahdaniyetine dâir hüccet ve deliller getirmek ve Öldükten sonra dirilmek ve haşri inkâr edenlerin akıbetini açıklamak bu sûrenin ana hedefleridir.
   Daha sonra Yüce Allah'ın kudret ve birliğinin delilleri olarak; yedi göğün yaratılmasından ve semânın yıldızlarla süslenmesinden bahseder. Korkutma ve teşvik (terğîb ve terhîb) üslubunu kullanmak suretiyle, kâfirlerle müminlerin varacakları yeri bir arada anlatır.
   Neticede Rasûlullah (s.a.) ın davetini yalanlayanları uyararak, Peygamber (s.a.)in vefat ve müminlerin helakini temenni ettikleri zamanda, başlarına azap inmesinden onları sakındırarak sona erer.


El-KALEM - 68

   Mekke' de nazil olmuştur. 52 âyetten meydana gelen bu mübarek sûrenin ana konusu; iman ve akide esaslarıdır. Ele aldığı meseleler ise; Peygamberlik, Hz. Muhammed (s.a.)in peygamberliğini isbatdır. Mekke kâfirlerinin İslâm daveti etrafında yaymaya çalıştıkları şüpheler, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlüğün neticesi ve Cenab-ı HakkTn müminler ve kâfirler için hazırladığı şeyler gibi konulan da ihtiva eder.
   Terğib ve terhib (korkutma ve teşvik) üslubunu kullanarak müminleri ve kâfirleri mukayese eder. Neticede sûre, Rasûlullah' a (s.a.) müşriklerin ettikleri eziyetlere sabretmesini, sabırsızlık göstermemesini emrederek sona erer.


El-HÂKKA - 69

   Mekke' de nazil olmuştur. 52 âyettir. Konu itibariyle iman ve inancı yerleştirme hususundaki sûrelere benzer. Üzerinde durduğu ana konu; Kur'an'ın doğruluğunu ve onun, Yüce Allah'ın kelâmı olduğunu, Rasûlullah (s.a.)ın, sapıkların itham ettiği şeylerden uzak olduğunu beyandır. Söze, kıyametin korkunç durumlarını, onu yalanlayanları ve Yüce Allah'ın kâfir ve İnatçıları nasıl cezalandırdığını anlatarak başlar.
   Kıyametten, onun korkunç ve şiddetli durumlarından, Ad, Semûd, Lût, Firavun, Nuh ve yeryüzünde fesat çıkaran diğer azgın kavimler gibi peygamberlerini yalanlayan kavimlerden ve bunlann başına geleceklerden bahseder. Sonra Sûr'a üfürüldüğünde meydana gelecek olan hadiseleri anlatır. O korkunç günde bahtiyarlarla bedbahtların durumlarından bahseder. Peygamber' in ve Allah tarafından getirdiklerinin doğruluğuna ve Kur'an'ın sihir yahut kâhinlik olmadığına dâir vurgulu bir yemin vardır. Kur'an'ın doğruluğuna ve Peygamber (s.a.) in vahyi indiği gibi tebliğ ettiği hususundaki eminliğine dâir kesin delili anlatır.


El-MEÂRİC - 70

   Mekke'de nazil olmuştur. 44 âyettir, islam inanç esaslarını ele alır. Üzerinde durduğu ana konu; Mekke kâfirleri, onlann öldükten sonra dirilmeyi ve haşri inkâr etmeleri ve Hz. Peygamber (s.a.) in daveti ile alay etmeleridir. Söze Mekkelilerin azgınlığı, Peygambere (s.a.) itaat hususunda inat etmeleri ve korkutulduktan azap ve uyan ile alay etmelerinden bahsederek başlar.
   Kıyamet ve onun korkunç durumlanndan, âhiret ve oradaki mutluluk, bedbahtlık, rahatlık, yorgunluk ile müminler ve kâfirlerin hesap ve ebedîlik yurdundaki durumlanndan bahseder. Sonra göklerin yani-dıgı, dağların uçuşup garip renklerle renklenmiş yün haline geldiği o korkunç günde kâfirlerin ahvalinden söz eder.
   Ardından insan tabiatını anlatmaya geçer. Zira o sıkıntı anında sabırsız, nimetle şımarık, fakirin hakkını vermez ve hırslı bir tabiata sahiptir. Bundan sonra müminleri ve onların taşıdığı yüce sıfatlan ve üstün ahlâkı anlatır, Naîm cennetlerinde onlar için hazırlanmış büyük sevabı açıklar. Hem Peygamberle (s.a.) alay eden ve hem de Nâim cennetlerini arzu eden kafirlerden sözeder.


NÛH - 71

   Mekke'de nazil olmuştur. 28 âyettir. Konu itibariyle akâid esasları ile İman temellerinin tesbitine önem veren diğer Mekkî sûreler gibidir. Söze Yüce Allah'ın Nuh' u (a.s.) peygamber olarak göndermesini ve onun daveti tebliğ ve kavmini Allah'ın azabından sakındırmasını anlatarak başlar. Bu sûre Nuh' un (a.s.) kıssasını, davetinin başlamasından tufanın sonuna kadar ele alır. Bu kıssa sebebiyle de sûreye "Nuh sûresi" adı verilmiştir. Bu sûrede Yüce Allah'ın âsî ve sapık milletler hakkındaki kanunuyla peygamberler ve suçluların sonu açıklanmıştır.
   Sûre Nuh' un (a.s.) cihâdını, sabrını ve daveti tebliğ uğrundaki fedakârlığı anlatır. Nuh' un (a.s.) diliyle, kâfirlere Allah'ın lütuf ve ihsanını ard arda sayıp hatırlatır. Ancak bütün bu öğüt, nasihat ve irşada rağmen kavmi inkâr, onun davetini inkârda, inat ve sapıklıkta devam edip, hafife aldılar. Bunun üzerine Allah tufan ile oniarı yok etti. En sonunda bu mübarek sûre, Nuh' un (a.s.) kavminin helak ve yok olması için ettiği beddua ile sona erer.


El-CİNN - 72

   Mekke'de nazil olmuştur. 28 âyettir. Tevhid, nübüvvet, öldükten sonra dirilme ve hesap gibi temel islam inançlarını ele alır. Söze bir grup cinnin Kur'an'ı dinlediklerini, ondaki parlak ifadeden etkilendiklerini ve dinler dinlemez de iman edip kavimlerini İmana davet ettiklerini beyanla başlar. Sûrenin üzerinde durduğu asıl konu; cinler ve onlarla ilgili özel durumlardır. Cinlerin Kur'an'ı dinlemelerinden ve imanlarından bahseder. Sûre onların gökleri gizlice dinlemelerinden, kendilerine yakıcı ateşlerin atılmasından, sırlara vakıf olmaları gibi bazı haberleri ele alır.
   Sûrede cinlerin Allah'ı (cc) yücelttikleri, O'nu noksan sıfatlardan tenzîh ettikleri, sadece O'na ibadet ettikleri ve Allah'ın çocuğu olduğunu söyleyenlere akılsız dediklerini anlatır. Sonra cinlerin mümin ve kâfir diye iki gruba ayrıldığını ve her iki grubun sonunun ne olacağını izah eder. Rasûlullah' ın (s.a.) davet etmesini ve Kur'an okuduğunu işitince cinlerin onun etrafına toplanmasını anlatır. Rasûlullah' ın (s.a.) samimi ubudiyetinden bahseder.


El-MÜZZEMMİL - 73

   Mekke'de nazil olmuştur. 20 âyettir. Sûrenin ana konusu Peygamberimiz (s.a.)in hayatıdır: Peygamber (s.a.)in hayatından bir bölümünü, yani sırf Allah'a yönelişini, O'na itaatini, gece ibadetini ve Allah'ın Kitabı' nı okuyuşunu ele alır. Sûre, Yüce Allah'ın kulu ve Rasûlü Mu-hammed' e (s.a.) nâzik bir nidasıyla başlar. Daha sonra vahyin ağırlığı konusunu ele alır. Bu itibarla Cenab-ı Hak Rasulunün bu mübarek iş için ruhî hazırlık yapmasının yolunu göstermektedir. Sûre, Peygamber (s.a.)e müşriklerin eziyetlerine karşı sabretmesini ve Allah onlardan intikam alıncaya kadar, güzel bir şekilde onlardan uzak durmasını emreder. Bundan sonra müşrikleri kıyamet gününde çocukların saçlarını ağartacak korkunç ve dehşet verici azapla tehdit eder.
   Bu mübarek sûre, Peygamber (s.a.) ve ashabı (r. anhum), hayatın bazı işleri için vakit bulsunlar diye, rahmetinin bir eseri olarak Yüce Allah'ın gece ibadet etme yüklerini hafiflettiğini bildirerek sona erer.


El-MÜDDESİR - 74

   Mekke'de nazil olmuştur. 56 âyettir. Peygamber (s.a.)'e davet yükünü omuzlamasını, tebliğ görevini cehd ve gayretle yerine getirmesini, kâfirleri uyarma ve Allah onunla düşmanları arasında hükmedin-ceye kadar sabretmesini emrederek söze başlar. Müzzemmîl sûresi gibi. Yüce Peygamberin (s.a.) şahsiyetinin bazı yönlerini anlatır. Mücrimleri uyanr ve onlan şiddetli, zor bir günle tehdit eder. insanı titretip dehşete düşüren açıklamadan sonra sûre Velid bin. Mugîre 'nin Kur'an'ı dinleyip Allah kelâmı olduğunu anladığı halde, liderlik ve başkanlık sevdası uğruna, Kuranın, insanın bildiği sihir kabilinden bir şey olduğunu iddia edişini ele alır.
   Ardından Yüce Allah'ın kâfirleri tehdit ettiği cehennemden, onun sert bekçilerinden, cehennem ehline azap etmekle görevlendirilen zebanilerden, onlann sayısından ve bu sayının Özellikle zikredümesin-deki hikmetten bahseder.


el-KIYÂME - 75

   Mekke'de nazil olmuştur. 40 âyettir, iman esaslarından biri olan "öldükten sonra dirilme ve hesap" konusunu ele alır. Bu müberak sûre, öldükten sonra dirilmenin şüphesiz bir gerçek olduğuna dair kıyamet gününe ve nefs-i levvâmeye yemin ile başlar. Ağırlıklı olarak ve özel bir şekilde kıyamet ve onun korkunç durumlarından, Ölmek üzere olan insanın hallerinden ve âhirette kâfirin karşılaşacağı zorluk ve güçlüklerden bahseder. Ardından ayın batırılacağı, gözlerin şaşkına döneceği, hesap ve amellerin karşılığını almak İçin insanların ve bütün mahlukatın toplanacağı o korkunç günün alâmetlerinden bir kısmını beyan eder.
   Rasûlullah (s.a.) Cebrail'in kıraatini takip hususunda kendini yorar ve okuduğu âyetleri çabucak ezberlemek için dilini onunla birlikte hareket ettirirdi. Yani Kur'an'ı zapta çok önem verirdi. Yüce Allah ona kıraati dinlemesini, Cebrail İle birlikte dilini hareket ettirmemesini emretti. Âhirette müminlerin ve bedbahtların âkibet ve ahvalinden bahseder. Ardından aklî delillerle âhiret ve haşri isbat ederek sona erer.


El-İNSÂN - 76

   Mekke'de veya Medine'de nâzil olduğuna dair rivayetler vardır; otuzbir âyettir. Adını ilk âyetinde geçen "el-insân" kelimesinden almıştır. "Hel etâke", "ed-Dehr", "el-Ebrâr" ve "el-Emşâc" isimleri ile de anılır.


El-MÜRSELÂT - 77

   Medine'de nazil olmuştur. 31 âyettir. Âhiretle ilgili meseleleri ele alır. Sûre, işaretleri, üslubu ve çeşitli konularıyla Mekkî sûrelere benzer. Söze Allah'ın, insanı çeşitli merhalelerden geçirerek yaratması ve çeşitli ibadetleri yapması için onu elverişli bir şekilde var etmesindeki gücünü açıklayarak başlar.
   Bu meyanda Yüce Allah'ın âhirette cennet ehli için hazırlamış olduğu nimetlerden bahseder. Ardından saadet ehli kimselerin özelliklerini anlatır. Bu saadet ehli müminlerin vasıflarını anlattıktan sonra, Allah katında onlar için hazırlanmış olan ikamet yurdundaki sevap ve ikramı Över. Cennet ehlinin yemeleri, İçmeleri, giymeleri ve akşam sabah onları ziyaret eden hizmetçileri gibi nimetlerini arka arkaya anlatır. En sonunda bu mübarek sûre düşünen ve Kur'an'ın nuruyla aydınlanan kimse için bir öğüt olduğunu beyan ederek neticeye ulaşır.


En-NEBE' - 78

   Mekke'de nazil olmuştur. 50 âyettir. Söze, kıyametin hak olduğuna ve helakin kâfirlerin başına geleceğine dâir, kâinatın işlerini düzenlemekle görevli çeşitli meleklere yeminle başlar. Diğer Mekkî sûreler gibi âhiret, Allah'ın birliği ve kudretinin delilleri ve gaybla ilgili diğer konulardan bahseder. Cürüm sahiplerinin tehdit edildiği bu azabın ne zaman gerçekleşeceğini beyan eder. Onların âhiretteki akıbetlerinden ve orada görecekleri ceza ve azaptan söz eder.
   Ardından, İnsanlar öldükten sonra Allah'ın onları tekrar diriltmeye gücünün yettiğini gösteren parlak hüccetleri gösterir. Takva sahibi müminlerden de bahseden bu mübarek sûre, Yüce Allah' ın onlara hazırladığı çeşitli ikram ve lütufları anlatır.
   Neticede bu mübarek sûre kâfirlerin Allah'a ibadetten yüz çevirmelerinin sebebini açıklayarak sona erer.


En-NÂZİ'ÂT - 79

   Mekke'de nazil olmuştur. 46 ayettir. Konuları ve üslubu itibariyle Mekke'de inen diğer sûreler gibidir. Bu mübarek sûreler inanç esasları üzerinde durur. Söze itaatkâr meleklere yeminle başlar. Bunlar müminlerin ruhlarını incitmeden nazik bîr şekilde, kâfirlerin ruhlarını ise sertçe ve şiddetle çekip alan meleklerdir. Ana konusu ise, kıyamet ve onun halleri ile takva sahipleri ve varacakları yerleri beyandır.
   Ardından sûre, öldükten sonra dirilmeyi ve haşri inkâr eden müşriklerden bahseder ve onların bu korkunç gündeki durumlarını tasvir eder. Daha sonra ilâhlık iddiasında bulunan, zorbalık ve taşkınlıkta devam eden azgın Firavun'u ele alır.
   Mekke halkının azgınlığından ve Rasûlullah (s.a.)a karşı takındıkları inatçı tavırdan söz eder ve onlara acz ve zaaflarını gösterir. Bu mübarek sûre, müşriklerin yalanladıkları ve inkâr ettikleri kıyametin zamanının hususunu açıklayarak sona erer.


ABESE - 80

   Mekke'de nazil olmuştur. 42 âyettir. Bu sûre de inanç ve nübüvvet ile ilgili konuları ele alır. Sûre söze, âmâ Abdullah bin Ümmü Mektûm (r.a.)'un kıssasını anlatarak başlar. Bu zat; Peygamber (s.a.)in Kureyş'den bir grubu islâm'a davet etmekle meşgulken yanına geldiği, onun ise yüzünü ekşittiği, bunun üzerine âyetlerle sitem edildiği sahabidir, insan, bitki ve yenilecek şeylerin yaratılması hususunda Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren delillerden bahseder. Kıyametten, onun dehşet verici durumlarından ve o çetin günün sıkıntılarından söz eder.
   Ardından Allah'ın, kendisine bir çok nimet ihsan etmesine rağmen, insanın inkâr etmesi ve Rabbine karşı nankörlüğünü ele alır. Yüce Allah'ın bu kâinattaki kudretinin delillerinden bahseder.
   Neticede bu mübarek sûre, kıyametin dehşet verici hallerini ve insanın şiddetli korku ve endişeden dolayı, dostlarından kaçışını anlatarak sona erer.


Et-TEKVÎR - 81

   Mekke'de nazil olmuştur. 29 âyettir. Kıyameti ve onunla beraber meydana gelecek olan ve güneşi, yıldızlan, dağlan, denizleri, yeri, göğü, evcil ve vahşi hayvanlan içine alan korkunç inkilabatı anlatarak söze başlar. Bu büyük ve mühim hadise ve sarsıntıyla birlikte her şeyin durumu değişir. Bu hercümerce insan da katılır. Bu sûre kıyamet İle vahiy ve peygamberlik hakikatini ete alır. Vahiy ve nübüvvet haki-katıyla beraber Rasûlullah' ın (s.a.) özelliklerini anlatır.
   Bu mübarek sûre, şirk erbabının mübarek Kur'an hakkındaki iddialarının bâtıl olduğunu ve Kur'an'ın Yüce Allah'dan kullarına bir öğüt olduğunu anlatarak sona erer.


El-İNFİTÂR - 82

   Mekke'de nazil olmuştur. 19 âyettir. Söze, kâinatta meydana gelecek olan göğün yarılması, yıldızların parçalanıp dağılması, denizlerin karıştırılması ve kabirlerin içindekileri dışarı atması ve bunu takip eden hesap ve ceza gibi hadise ve değişmeleri açıklayarak başlar. Daha sonra da, öldükten sonra dirilme ve haşir gününde itaatkâr ve âsî kulların durumlarının ne olacağını açıklar.
   Ardından insanın inkârını ve Rabbinin nimetlerine karşı nankörlüğünü ele alır. Bu meyanda sûre, bu inkâr ve nankörlüğün sebebini anlatır. Yüce Allah'ın her insana bir meleği vekil kıldığını, bu meleklerin, insanlann amellerini yazıp fiillerini takip ettiklerini açıklar. Sûre insanların âhirette iki kısma ayrılmasını ve bunlardan her birinin varacakları yeri açıklar, Neticede kıyamet gününün büyüklüğünü, şiddetini, insanlann o gün hiçbir güç ve kuvvetlerinin olmayacağını, her şeyin sadece Allah'ın kudret elinde olacağını tasvir ederek Sona erer.


El-MUTAFFİFÎN - 83

   Mekke'de nazil olmuştur. 36 âyettir. Konu ve üslup bakımından diğer Mekkî sûrelerle aynıdır. Bu mübarek sûre Ölçü ve tartıda eksik yapanlara karşı veyl haberi ile başlar. Bu da imanı meseleleri ele alır ve İslam davetinden bahseder. Ardından bahtsız kâfirlerden bahsederek davranışlarından dolayı onları tehdit eder. Kıyamet günü çekecekleri cezayı, cehenneme nasıl sevkedileceklerini tasvir eder.
   Bu me-yanda sûre, takva sahibi itaatkâr kulların sayfasını açar ve izzet ve ikram yurdunda onlar için hazırlanmış olan ebedî nimetleri anlatır. Böylece terğib ve terhîb (teşvik ve korkutma) üslubunu kullanır. Neticede sapık ve bedbahtların, Allah'ın seçkin kullan karşısındaki alaylı tutumlarını anlatarak sona erer.


El-İNŞİKAK - 84

   Mekke'de nâzi! olmuştur. 25 âyettir. Diğer Mekkî sûreler gibi islâm inançlarını ele alır. Söze bazı âhiret sahnelerini anlatarak başlar. Ayrıca kıyametin korkunç hallerinden bahseder. Kıyametle beraber meydana gelen ahvalin tasvirini yapar.
   Ardından rızık ve geçim vasıtalarını elde etme yolunda, didinip yorgun düsen insanın yaratılışından söz eder. Bu meyanda sûre, müşriklerin Kur'an-ı Kerîme karşı tutumlarını ele alır. Onların, mal ve evladının bir fayda sağlamayacağı o dehşetli günde, şiddetli ve korkulu durumlarla karşılaşacaklarına ve tehlikelere mâruz kalacaklarına yemin eder.
   Neticede açık âyetlerine ve parlak delillerine rağmen Allah'a iman etmedikleri için müşrikleri kınayarak sona erer. Bu arada onları cehennem azabıyla müjdeler.


El-BÜRÛC - 85

   Mekke'de nazil olmuştur. 22 âyettir. Söze, içinde büyük yıldızlar ve bunlann yörüngeleri bulunan göğe, o büyük güne; yani kıyamet gününe, peygamberlere ve mahlukata yemin ederek başlar.
   Sûrenin ana konusu, "Ashab-ı Uhdûd" dur. Yani iman ve inanç uğrunda canını feda edenlerin kıssasıdır. Yüce Allah onları dininden döndürmek için ateşe atan kâfirlerin helak ve yok olacaklarına dair bunlar üzerine yemin eder. Ardından kâfirlere yaptıklan o çirkin ve adî işten dolayı edilen tehdit gelir. Bu meyanda kullarını ve dostlarını işkenceyle fitneye düşüren düşmanlarından Yüce Allah'ın intikam almaya gücünün yettiğinden bahseder.
   Neticede, azgın ve zorba Firavun' un azgınlık ve taşkınlıkları sebebiyle onun ve kavminin başına gelen helak olma kıssası ile sona erer. Bu sona eriş, mübarek sûrenin konusuna uygun ve güzel bir bitiştir.


Et-TÂRIK - 86

   Mekke'de nazil olmuştur. 17 âyettir, islam inançları ile ilgili bir takım meseleleri ete alır. Söze, her İnsan için itaatkar meleklerden onu korumak ve işini üstlenmek üzere birinin görevlendirildiğine dâir, içinde parlak yıldızlar bulunan göğe yemin ederek başlar. Sûrenin asıl konusu, öldükten sonra dirilme ve haşre imandır. Bu konuda kesin ve parlak delil getirir.
   Daha sonra sûre âhirette sırların ortaca çıkacağını, gayb perdelerinin açılacağını haber verir. Orada insanın yardımcısı veya destekçisiolmayacaktır.
   Neticede sûre, Hz. Peygamberin (s,a.) ebedî mucizesi ve bütün İnsanlara ulaşan delili olan Yüce Kur'an'dan söz ederek sona erer.


El-A'LÂ - 87

   Mekke'de nazil olmuştur. 19 âyettir. Söze, Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederek başlar. Allah'ın zâtı, sıfatlan, vahdaniyeti, vahiy, Kuran ve Rasûlullah (s.a.) tarafından hıfzının tesiri ve huşyar olan kalblere nasihat gibi meseleleri ele alır.
   Daha sonra Kur'an'la öğüt vermeyi emreder. Neticede bu mübarek sûre, nefsini günahlardan temizleyen ve iyi amellerle arındıran kimselerin kurtuluşa ereceğini açıklayarak sona erer.


El-ĞÂŞİYE - 88

   Mekke'de nazil olmuştur. 26 âyettir. 3u mübarek sûre Âlemlerin Rabbinin birliğini ve sonsuz gücünü gösteren delillerle, kıyameti, kıyametin korkunç ve dehşet verici durumlarını, kafirlerin orada karşılaşacağı sıkıntı ve belâları ve müminlerin orada elde edeceği mutluluk ve esenliği ele alır.
   Sûre, Cenab-ı Hakk' ın kudretini anlayabilmek için mahlukata; deveye, semaya, dağlara ve yere ibret nazarıyla bakmayı emreder.
   Neticede bütün insanların hesap vermek ve yaptıklarının karşılığını almak üzere Cenab-ı Hak' ka döneceklerini hatırlatarak sona erer.


El-FECR - 89

   Mekke'de nazil olmuştur. 30 âyettir. Fecre yemin ederek söze başlar. Ad, Semûd ve Firavun kavimleri gibi, peygamberleri yalanlayan kavimlerin kıssalarını anlatır ve taşkınlıkları yüzünden başlarına gelen azap ve helaki açıklar.
   Bununla beraber dünya hayatında kulların hayır, şer, zenginlik ve fakirlik ile imtihan edilmesi hususundaki ilâhî kanununu ve malı aşırı derecede sevme özelliği gösteren insan tabiatını beyan eder. Ahiretin sıkıntılı ve korkunç halleri, kıyamet günü insanların saîdler ve şakiler (mutlular ve mutsuzlar) olarak ikiye ayrılması, kötü ve iyi nefislerin akıbetlerinin açıklanmasından sonra "Mutmain olan nefsin cennete davetiyle" sona erer.


El-BELED - 90

   Mekke'de nazil olmuştur. 20 âyettir. Söze, Hz. Peygamber' in (s.a.) yaşadığı Haram Belde'ye yeminle başlar. Mekke'de inen sûrelerle aynı meseleleri ele alır. Yani iman ve inancı yerleştirmek, hesap ve ceza gününe inanmayı kuvvetlendirmeye itaatkârlarla isyankârları birbirinden ayırmak gibi konulardan bahseder. Mallarını harcamalarının böbürlenenlere bir fayda sağlamayacağını anlatır.
   Ardından sûre kıyametin dehşetli hallerini anlatır. Âhirette insanın önüne çıkacak olan güçlük ve zorluklardan bahseder.    Neticede bu mübarek sûre, o zor günde, müminlerle kâfirlerin birbirinden ayrılacağını anlatarak sona erer.


Eş-ŞEMS - 91

   Mekke'de nazil olmuştur. 15 âyettir. Sûre, emirlere uyulduğunda felaha ve azgınlık edildiğinde ise hüsrana uğranılacağına dâir Allah'ın yedi mahlûkuna; yani güneşe ve onun yayılan aydınlığına, güneşin ardından doğan aya, sonra aydınlığı ile gecenin karanlığını sürüp götüren gündüze, karanlığı ile varlıkları örten geceye, sonra direksiz olarak göğü sapasağlam bina eden Kadîr Allah'a, yere ve onu donmuş su üzerine yayana, Yüce Allah'ın olgunluklarla mükemmelleştirip faziletlerle süslediği insan nefsine yeminle başlar.
   Genel olarak insan nefsi ve Allah'ın onu hayır, şer, hidâyet ve dalâlete kabiliyetli olarak yaratmış olmasıyla, Semûd kavmi Üzerinde temsilî olarak anlatılan taşkınlığı ele alır.
   Neticede sûre, Yüce Allah'ın zâlimleri helak etmenin akıbetinden çekinmediğini bildirerek sona erer.


El-LEYL - 92

   Mekke'de nazil olmuştur. 21 âyettir. Söze karanlığı ile mahlûkatı örttüğünde geceye, aydınlığı ve ışığı ile varlıkları aydınlattığında gündüze ve iki cinsi, yani erkek ve dişiyi vücuda getiren Yüce Yaratıcıya yeminle başlar, insanın gayret ve çabasından, bu dünya hayatındaki mücadelesinden ve neticede de âhirette cennete veya cehenneme gideceğinden bahseder.
   Ardından saadet ve badbahtlık yollarını açıklar: Kurtuluş isteyenlere gidilecek yolu gösterir. Cennet ehli ile cehennem ehlinin özelliklerini belirtir. Bazılarının biriktirmiş oldukları mallara ve yığdıkları, ancak kıyamette fayda vermeyen servetlere aldandıklarına işaret eder. Allah'ın hidayet ve sapıklık yolunu açıklamasındaki hikmetini onlara hatırlatır. Bundan sonra yalanlayanları O'nun azap ve intikamından sakındırarak kızgın ateşe karşı uyarır. Bu ateşe ancak bedbaht ve Allah'ın hidayetinden yüz çeviren kâfir girer ve onun ateşini o tadar.
   Neticede sûre, nefsini arıtmak ve onu Allah'ın azabından korumak için malını hayır yollarında harcayan sâlih mümini misal vererek sona erer.


Ed-DUHÂ - 93

   Mekke'de nazil olmuştur. 11 âyettir. Söze, Peyamber' in (s.a ) kadrinin yüceliğine ve müşrikerin iddia ettiği gibi Rabbinin onu terketme-digine; aksine Allah katında kadrinin ve şanının yüce, makamının ulu olduğuna yeminle başlar. O yüce Peygamber (s.a.) ile, Allah'ın dünya ve âhirette ona olan lütuf ve ihsanını ele alır. O büyük nimetlere karşılık Allah'a şükretsin diye bunlar ona verilmiştir.
   Ardından âhiretteki bol lütufları ve Yüce Allah'ın, peygamberleri için hazırlamış olduğu çeşitli ikramları müjdeler. Peygambere küçüklüğünde, içinde bulunduğu yetimlik, fakirlik, yoksulluk durumunu hatırlatır. Bu meyanda barındırıp zengin kılmasından bahseder.
   Neticede kendisine verilen bu nimetlere karşılık Yüce Allah'ın Peg-yamber (s.a.)e Üç tavsiyesi ile; yetimi ezmeme, yoksulu azarlamama ve Rabbinin nimetini söyleme tavsiyesiyle sona erer.


El-İNŞİRÂH - 94

   Mekke'de nâzü olmuştur. 8 âyettir. Hz. Peygamber' in (s.a,) AIlah katındaki yüce makam ve mevkiinden bahsi çok mühimdir. Zirkonun dünya ve âhiretteki mevkiinin yükseltildiğinden, makamının yüceltildiğinden ve isminin, Allah'ın ismiyle beraber zikredildiğinden bahseder. Söze "Senin göğsünü açmadık mı? Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?" ifadeleriyle başlar. Sûrede huzurun ve düşmana karşı zaferin yakın olduğunu bildirilerek Peygamber (s.a.) teselli edilmiştir.


Et-TÎN - 95

   Mekke'de nazil olmuştur. 8 âyettir. Söze Yüce Allah'ın insanı değerli kıldığına, onu eşsiz ve en güzel bir şekilde yarattığına dâir; incir, zeytin ve mukaddes yerlere yeminle başlar, insanın en güzel ve mükemmel bir şekilde yaratmasından ve kafirin hâlâ öldükten sonra dirilmeyi ve haşri inkârından bahseder. Neticede müminlerin sevaba kavuşturulup kâfirlerin cezalandırılmak suretiyle adaletle muamele edileceğinin açıklanmasıyla sona erer.


El-ALAK - 96

   Mekke'de nazil olmuştur. 19 âyettir. Hz. Muhammed (s.a.)e ilk vahyin inişi, insanın mal yüzünden taşkınlık yapması ve Allah'ın emirlerine isyanı, bedbaht Ebû Cehil'in Hz. Peygamber' i (s.a.) namazdan alıkoyması gibi meseleleri ele alır.
   Söze Yüce Allah'ın ebedî mucize olan bu Kur'an'ı değerli Peygamberine İndirmek suretiyle ona lütufta bulunduğunu açıklayarak ve ona ilk nimeti hatırlatarak başlar. Neticede bu mübarek sûre o bedbaht kâfiri sapıklık ve taşkınlığına devam ettiği takdirde en şiddetli azapla tehdit ederek, namaz ve ibadet bahsiyle sona erer.


El-KADR - 97

   Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir. Söze Kur'an-ı Kerîm'in Kadir gecesinde indirildiğinden bahsederek başlar. Kur'an-ı Kerîm'in bu gecede inmeye başlamasından ve Kadir gecesinin; içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olduğundan bahseder. Aynı zamanda bu sûre, Kadir gecesinde itaatkâr meleklerin sabaha kadar indiklerini anlatır. Bu gecenin fecrinin tulûuna kadar selâmetten bahsederek sona erer.


El-BEYYİNE - 98

   Medine'de nazil olmuştur. 8 âyettir. Söze yahudi ve hristiyanlar-dan ve bunlann, hak ortaya çıkıp nuru yayıldıktan ve âhir zamanda gönderilecek olan peygamberin vasıflarını öğrendikten sonra, Hz. Peygamber (s.a.)in daveti karşısındaki tutumlarından bahsederek başlar. Ehl-i kitabın Hz. Muhammed (s.a.)in peygamberliği karşısındaki tutumu, ibadette ihlas ile bahtiyar ve bedbahtlardan her birinin âhirette varacağı yer gibi konulan ele alır.
   Ardından imanın Önemli bir unsurundan; yani bütün din mensuplarına emredilen, Yüce Allah'a ihlasla ibadet etmek ve sırf O'nun rızası için sadece O'nu zikretmek, O'na dönmek, bütün söz ve fiillerde O'na yönelmekten bahseder. Rabbinden korkan kimselerin âhirette kavuşacakları cennet ve nzadan bahsederek sona erer.


Ez-ZİLZÂL - 99

   Medine'de nazil olmuştur. 8 âyettir. Söze yerin sarsılması hadisesinin zikriyle başlar. Ancak üslûp bakımından Mekkî sûrelere benzer. Zira bu sûrede, kıyamet gününün sıkıntı ve dehşet verici halleri anlatılır.
   Yukarıda zikredilen bu sarsıntıyla beraber bütün köşk ve saraylar yerle bir olur. Büyük dağlar yıkılır, insanı dehşete düşüren hadiseler meydana gelir. Yerin içindeki ölüleri dışarı çıkarması, altın ve gümüş gibi kıymetli hazineleri dışarı atması ve her insana, "Falan gün şöyle yaptın, falan gün böyle yaptın" denilerek üzerinde yaptıklarının haber verilmesi gibi... Neticede insanın zerre kadar iyilik ve kötülüğünün bile karşılık göreceği beyan edilerek sona erer.


El-ÂDİYÂT - 100

   Mekke'de nazil olmuştur, 11 âyettir. Söze, gazilerin atlarının Allah katıdaki şeref ve üstünlüklerini göstermek için; insanın, Allah'ın ona verdiği nimetlere nankörlük ettiğine, O'nun lütuf ve bol ihsanlarını inkâr ettiğine dâir bu atlara yeminle başlar. Aynı zamanda sûre, insanın tabiatından olan vasfını; mal sevgisini beyan eder.
   Bu mübarek sûre, mahlûkatın, hesap ve ceza için dönüşlerinin sadece Allah'a olacağını; mal ve makamın âhirette hiçbir faydası olmayacağını, Cenab-ı Hakkın o günde her şeyden haberdâr olacağını beyan ederek sona erer.


El-KÂRİA - 101

   Mekke'de nazil olmuştur. 11 âyettir. Söze, kıyamet mânasına gelen Kâriâ'dan bahsederek başlar. Kıyamet ve onun dehşetli hallerinden, âhiret ve onun sıkıntılı durumlarından, orada meydana gelecek olan büyük hadiseler ve korkulu hallerden bahseder.
   Bunlar; insanların kabirlerden çıkması ve o dehşetli günde uçuşan, öteye beriye dağılan kelebelekler misâli dağılmalarıdır. Bu meyanda dağların yıkılıp savrulacağından ve neticede yer üzerinde sağlam bir şekilde yerleşmiş iken havada uçuşan dağılmış yün haline geleceğinden bahseder. Bu mübarek sûre, tartılan hafif gelenlerin bedbaht olacağını anlatarak sona erer.


Et-TEKÂSÜR - 102

   Mekke'de nazil olmuştur. 8 âyettir. Söze insanın çoklukla övündüğünden bahsederek başlar, insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile meşgul olduklarından ve dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden bahseder.
   Bu mübarek sûrede, insanları korkutmak ve bakî olanı bırakıp fanî olanla meşgul olmalarıyla hata ettiklerinden dolayı uyarı ve tehdit tekrarlanmıştır. Neticede dünyadaki nimetlerinden sorulacaklarının beyanıyla sona erer.


El-ASR - 103

   Mekke'de nazil olmuştur. 3 âyettir. Asr'a yeminle söze başlar. Sûredeki dört vasfı taşıyanların dışında bütün insanların ziyanda ve kayıpta oldukları izah edilmiştir. Bunlar; iman, iyi amel, hakkı tavsiye ve sabra sarılmaktır, imam Şafiî' nin; "Yüce Allah bu sûreden başka bir şey indirmemiş olsaydı, bu sûre insanlara yeterdi" dediği rivayet edilmiştir.


El-HÜMEZE - 104

   Mekke'de nazil olmuştur. 9 âyettir. Arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenenleri yererek söze başlar. Bu meyanda sûre mal biriktirmek ve servet toplamakla meşgul olanları da yerer. Neticede atılacakları ateş olan Hutame'den bahsederek sona erer.


El-FÎL - 105

   Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir. Bu sûre Kabe'yi yıkmak üzere gelen fil ordusu kıssasını anlatır. Bunlar Kâbe-i Muazzama'yı yıkmak istedikleri zaman, Allah onların tuzaklarını başlarına çevirdi ve evini onlardan muhafaza buyurdu. Ebrehe ordusu üzerine kuşlar taifesinden bir taifeyi gönderdi. Taşıdıkları taşlar. Öldürücü kurşunlardan daha öldürücü ve yok edici idi.
   Neticede Yüce Allah onları yok edip köklerini kazımıştır. Hâdise .kâinatın efendisi Hz. Muhammed' in (s.a.) doğum yılı olan Milâdî 570 senesinde meydana gelmiştir. Bu hâdise, peygamber olmadan önce onun peygamberliğine işaret eden harikulade hâdiselerdendir.


KUREYŞ - 106

   Bu mübarek sûre Mekke'de nazil olmuştur. 4 âyettir. Yüce Allah'ın Mekke halkına verdiği büyük nimetlerden, yani onların ticaret için kışın Yemen' e, yazın Suriye' ye olmak üzere iki seferlerinden bahseder. Bunlar emniyet ve istikrar ile zenginlik ve bolluk nimetleri idi.


El-MÂÛN - 107

    Mekke'de nazil olmuştur. 7 âyettir. Allahu Teâlâ bu sûrede nimeti inkâr edenlerden bahseder: Bunlar yetimi hor görür ve onun yaptıklarını engellerler. Hayır işlemezler. Ne Rablerine ibadet eder, ne de insanlara iyilik ederler.
    Namazlarından gafil olan münafıklara gelince; namazları vakitlerinde kılmazlar. Mânasını bilerek değil, şeklen namaz kılarlar, amellerini gösteriş için yaparlar. Sûre bu iki grubu da azap ve helak ile tehdit eder.


El-KEVSER - 108

   Mekke'de nazil olmuştur. 3 âyettir. Rasûl' e (s.a.) çok hayır ve büyük nimetlerden, lütuflardan bahseder. Kevser nehri bunlardan biridir. Daha başka bol ve büyük hayırlar da vardır. Cenab-ı Hak Rasûlü'nü, şükür olsun diye namaz kılmaya devama ve kurban kesmeye davet eder. Bu mübarek sûre Peygamber (s.a.)e buğz edenleri zelîllik, hakîrlik, dünya ve âhirette her türlü iyilikten kesilmiş olmakla vasıflandırarak sona erer.


El-KÂFİRÛN - 109

   Mekke'de nazil olmuştur. 6 âyettir. Allah'ı birleme, şirk ve sapıklıktan uzak olmayı beyan eder. Müşrikler Hz. Peygamber (s.a.)i anlaşmaya çağırdılar ve bir sene onun kendi ilâhlarına ibadet etmesini, bir sene de kendilerinin onun ilâhına ibadet etmelerini teklif ettiler. Bunun üzerine böyle bir şeyin ebedîyyen olmasının mümkün olmayacağını beyan etmek üzere bu mübarek sûre nâzil oldu.


En-NASR -110

   Medine'de nazil olmuştur. 3 âyettir. Bu sûre Mekke'nin fethinden bahseder. Bu fetihle müslümanlar kuvvetlenmiş, islâm, Arap yarımadasında muzafferâne yayılmış, şirk ve sapıklığın kökü kazınmıştır. Vukuundan önce Mekke fethinin haber verilmesi, Hz. Muhammed' in (s.a.) peygamberliğinin doğruluğunu gösteren en açık delillerdendir. Bununla beraber vazifesinin de sona yaklaştığının bir alâmetidir.


LEHEB (TEBBET) - 111

   Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir. Bu sûre, Allah ve Rasûlü'nün düşmanı Ebû Leheb'in helakinden bahseder. Ebû Leheb Hz. Peygamber' e (s.a.) düşmanlık yapar; onun davetini engellemek ve insan-lann inanmasına mani olmak İçin elinden geleni yapardı. Sûre onu âhirette gireceği ateşle tehdit eder. Eşinin de onunla beraber ateşe gireceğini anlatır ve onun hususî bir ateşle cezalandırılacağını bildirir.


El-İHLÂS - 112

   Mekke'de nazil olmuştur. 4 âyettir. Bir ve tek olan Allah'ın sıfatlarından bahseder. O, kemal sıfatlarını kendisinde toplayan, her şey dâima kendisinden beklenilen hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herkesin O'na muhtaç olduğu, noksan sıfatlardan eşi ve benzeri olmaktan uzak olan Allah' dır. Bu sûre aynı zamanda, teslise inanan hristi-yanlan ve Allah'ın evladı ve nesli olduğunu iddia eden müşrikleri reddeder. Doğan ve doğuranın İlâh olamayacağını zımnen beyan eder.


El-FELAK - 113

   Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir. Kullara mahlukatın ve karardığı zaman gecenin şerrinden Allah'ın himayesine girmelerini, yücelik ve saltanatına sığınmalarını Öğretir. Çünkü gece ruhlar yalnızlık hisseder, kötü ve ahlâksız kimseler etrafa yayılırlar. Sûre aynı zamanda bütün kıskançlardan ve büyücülerden de Allah'a sığınmayı bildirir.
   Bu sûre, "Muavvizeteyn" denilen iki sûreden birincisidir.


En-NÂS - 114

   Mekke'de nazil olmuştur. 6 âyettir. Muavvizeteyn sûrelerinin ikincisidir. Bu sûrede en büyük düşman olan îblîs ve onun türlü vesveselerle insanları aldatan yardımcıları insan ve cin şeytanlarının şerrinden, efendilerin efendisine sığınma ve korumasına girme konusu anlatılmıştır.
   Bu sûrede kullanılan kelimelere İyi dikkat edilirse sûrede mucizevi bir üslupla "fiskoslu, fısıltılı, vesvese verme hissi" bulunan bir letafet olduğu çok iyi görülür. Zira sûrenin mevzuu vesvese verene karşı sıkınmadır.


Kur'an-ı Kerim . Tefsir Dersleri . Kur'an Meâli . Sûrelerin Nüzûlü . Secaventler . Secde Ayetleri
Hatim Dûası . Mekki Sûreler . Medeni Sûreler . Kur'an Hakkında . Konu İndeksi

Bu Sayfa Prof.Dr. Muhammed Ali es-SÂBÛNÎ - Prof.Dr. Salih Ahmed Rıza' nın Tahkiki; Mehmed KESKİN' in Tercümesi ile Çelik Yayınları arasında çıkan İMAM TABERİ' nin TABERİ TEFSİR Kaynak alınarak hazırlanmıştır.

ANASAYFA